19 Mart sonrası seçmen tercihleri nasıl değişti? İzmir örneği: Dr. Serkan Turgut ile söyleşi

14.12.2025 medyascope.tv

14 Aralık 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. 19 Mart, birinci yılına yaklaşıyor. Türkiye'de siyaseti kökünden değiştirdi. Biz bugün bunu İzmir örneğinden hareketle mercek altına alacağız. Çünkü İzmir'de Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (BAYETAV), düzenli olarak İzmir'in barometresini tutuyor ve orada birtakım temalara ek olarak siyasi tercihleri de soruyor. Bu süre içerisinde hareketleri de epeyce tespit etmiş durumdalar. Bu araştırmaların sorumlusu Dr. Serkan Turgut'la birlikteyiz. Serkan merhaba.
Serkan Turgut: Merhaba, selamlar.

Ruşen Çakır: Siz bu araştırmaları dönem dönem yapıyorsunuz. 2025 Güz döneminin teması kadındı ve arkadaşımız Gamze Elvan, dün bu konuda Sevda Alankuş ve Sevgi Artuç Kutlu ile bir yayın https://medyascope.tv/2025/12/12/sevda-alankus-sevgi-artuc-kutlu-ile-soylesi-siddet-ekonomi-ayrimcilik-izmirde-kadin-olmak/ yaptı, kadın konusunu ele aldı. 2025 Güz Raporu’nda siyasi birtakım rakamlar da cazip. Seninle bunları biraz konuşalım istiyorum. Siz bunu uzun zamandır yapıyorsunuz. 19 Mart'tan bugüne kadar geçen süre içerisinde de sürekli nabız tuttunuz ve sanki bayağı bir değişiklik var. Seninle her seferinde raporlarınızı yorumladık, değerlendirdik. Hep birtakım oynamalar vardı, ama şimdi mesela bir yılı değerlendirmişsiniz, baktığımızda parti tercihlerinde çok ciddi değişiklikler gözüküyor, ne dersin?
Turgut: Davet için teşekkürler Ruşen Hocam. 19 Mart sonrasında biz bir Bahar Barometresi yayınladık ve gençlik odaklı bir barometreydi. Daha sonra temmuz ayında emeklilerle ilgili bir barometre yayınladık, Yaz barometremizdi. Şimdi de kadın temalı Güz Barometresi ortaya çıktı. İzmir'i, özellikle muhalefetin nabzını anlamak için bir laboratuvar olarak düşündüğümüzde, burada çeşitli değişiklikler göze çarpıyor. Mesela bahar ayında hemen 19 Mart olayları sonrasında, Nisan ayında barometreyi gerçekleştirmiştik ve CHP kitlesinin konsolide olmaya başladığını gözlemlemiştik. Gençler arasında oy verme davranışında CHP %60'lara ulaşmıştı. Yaz ayında ve şimdi de Güz barometresinde, bunun kademeli olarak düşmeye başladığını gözlemliyoruz. Özellikle gençler arasında 10 puanlık bir düşüş gözlemleniyor. Genel oy açısından bakacak olursak, aslında CHP İzmir’de oy kaybetmiyor, bir öncekiyle kıyaslarsak oyunu %1 arttırmış görünüyor. Kararsızları dağıtırsak, CHP %53'e ulaşmış durumda. Ama bunun yaş katmanlarına göre çaprazını aldığımızda, ilk etapta o gençlerde 19 Mart sonrası başlayan öfkeyle karışık umut durumunun gittikçe sönmeye başladığını, en azından gençler arasında CHP'nin bir önceki Bahar barometresine göre daha düşük seviyede kaldığını söyleyebilirim.

Ruşen Çakır: Ama benim de dikkatimi çeken şöyle bir şey var: İlk başta iyice bir yükselişten bir düşüş var. Ama mesela son bir yılı kıyasladığınız zaman, CHP'de yine bariz bir artış olduğu ve Cumhur İttifakı partilerinde de bariz bir düşüş olduğu görünüyor.
Turgut: Evet, Cumhur İttifakı İzmir'de oy kaybetmeye devam ediyor. Tabii çok düşük oranlarda bunlar. Zaten oyu çok yüksek değil; İzmir özelinde dört kişiden birinin oyunu alabiliyor. Orada düşük oy kayıpları var. İYİ Parti tamamen tabela partisine dönüşmüş durumda. Mayıs seçimlerini hatırlayın, İzmir'de %12 oy almıştı. Şu anda %3 seviyesine düşmüş durumda. Kararsızların oranı artıyor ve İzmir'de CHP güçlü bir oya ulaşmış durumda aslında, %50'nin üzerine çıkıyor. Ama yaş gruplarına ve gelir gruplarına göre farkına baktığımızda, aslında orta ve uzun vadeli bir projeksiyon yapabilme şansı sunuyor bize. Evet, emeklilerde çok büyük bir oya ulaşmış durumda, orta ve üst gelir grubunda İzmir'de yükselişine devam ediyor. Ama gençlere ve alt gelir gruplarına seslenebiliyor mu, ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum, bu konuda ciddi kuşkular var. Yüzde 10 az bir düşüş değil. Buna ilişkin şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz: Bir parti gençlerin oyunu nasıl alabilir? Bahar araştırmamızda bahsetmiştik, en azından bu son dönemde gözlemlediğimiz kadarıyla, seküler, kentli, sivil bir milliyetçilik yükseliyor, buna yönelik bir şey söyleyebilir. Yani popülist bir politika yapabilir. Nitekim, çözüm süreci sürüyor ve buradan böyle bu süreci eleştiren ses sonunu yükselttiği zaman, belki gençlerin öfkesine ve milliyetçi hislerine yüklenebilir ve oradan hareketle oyunu gençler arasında yükseltebilir. Neyse ki bunu yapmıyor. Çünkü uzun vadeli olarak bunun toplumsal barışımıza bir katkısı yok.
Bundan daha önemlisi, gençlerin oyunu almak istiyorsa onlara bir gelecek projeksiyonu çizmesi lazım. Yapılan bütün gençlik araştırmaları artık geçim sıkıntısının içerisinde ve gelecek hayâli kurmaktan uzak bir gençlikten bahsediyor. Bunu yakalayabilecek bir vizyona, bir hayâle ihtiyaç var. Bu başarılamaz da değil açıkçası. Evet, Özgür Özel’in, konuşmalarına baktığınız zaman, özellikle CHP kitlesi açısından baktığımızda, kürsüde çok iyi bir hatip, onu da söylemek lazım. Beğeni düzeyi çok yüksek, orada bir konsolidasyon yakalamış durumda. Ama siz gençlere, öfke dışında, onların hayâl kurabileceği bir gelecek vizyonu ve somut, arkasından gidilebilir bir proje koyamadığınız zaman onları tutamıyorsunuz. Dolayısıyla, gittikçe siyasetten uzaklaşan, hatta küsen, siyaseti bir yük olarak düşünen bir gençlikle karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu da uzun vadede bir problem.

Ruşen Çakır: Gençlere daha sonra tekrar geliriz, orta yaş ve üstü yaşlılara bakalım. İzmir yaşlıların daha görünür olduğu, ortalama ömür yüksek mi değil mi onu bilmiyorum ama yaşlıları sokakta daha fazla görebildiğimiz bir şehir. Ben, 19 Mart sonrası İzmir’de yapılan mitingi yerinde izledim biliyorsun. Orada epeyce genç de vardı, ama esas olarak orta yaş ve üstü ve kadınların sayıca bayağı güçlü olduğunu gördüm. Gençlerin beklentilerini anlattın. 19 Mart'tan sonra orta yaş ve üstü kesimlerin CHP ile iyice kenetlenmesini, bir parti bağı varsa, bunun daha da güçlendiğini gördük, öyle değil mi? Mesela İstanbul'da hâlâ süren mitinglere de baktığımız zaman, büyük bir çoğunluk partili, orta yaş üstü insanlar. İzmir'deki insanların motivasyonları nelerdir? İlk aklıma gelen yaşam tarzı oluyor ama olay bu kadar basit değil herhalde.
Turgut: Klasik olarak, geçmişten bugüne Cumhuriyetçi kesimin kaygılarını yaşam tarzı üzerinden okuyoruz. Bu kaybolmuş değil, aksine güçleniyor. Ama bunun ötesinde de bir durum söz konusu. ‘’CHP umut vadettiği için de oy alabiliyor’’ dememiz biraz zor. Oyunda biraz kerhen bir yükseliş var, çünkü aslında bir mecburiyet. En azından İzmir ölçeğinde bakacak olursanız, ki yerel yönetim tercihinde de bu açıkça ortaya çıkıyor, AK Parti'ye bir alternatif olarak görmediğiniz zaman, ortada oy verebileceğiniz bir parti kalmıyor, dolayısıyla oy verme davranışı CHP'ye yöneliyor. O yüzden CHP'nin yükselmesi söz konusu. Bir taraftan da demokratik siyaset alanının gittikçe kaybolduğundan, hatta yer yer bir daha gerçekten bir demokratik bir seçim olmayacağından endişelenen de koca bir kesim var. Bu sefer odak gruplarımızda kadınlar üzerinde durmuştuk. Onlar açısından da hem yaşam tarzı hem de demokratik bir cumhuriyeti muhafaza edebilmenin yolu olarak kerhen verilen bir oy gibi düşünüyorum aslında bunu.

Ruşen Çakır: Bu bağlamda Özgür Özel'i de sormak istiyorum. Onu özel olarak sordunuz ve insanların Özgür Özel'e bakışlarını gördünüz. Gençleri çok heyecanlandırmadığını bulmuşsunuz. Bu, CHP'ye bakışla alakalı bir şey mi?
Turgut: Gençler bir bütün olarak bizim bildiğimiz kurumsal siyasete ilgisini yitirmiş durumda. Biz 19 Mart öncesinde uzun bir süre, toplum olarak bunu genç kuşakların apolitikleşmesi olarak okumaya çalışıyorduk. Bu anlamda, en azından 19 Mart'ta sokağa çıktıklarını ve politikadan uzak olmadıklarını görmüş olduk. Ama bu ilgi oya dönüşmedi. Bu, Özgür Özel örneğinde de diğer liderler örneğinde de öyle. Bizim anladığımız gibi, gidip kurumsal liderin kendisine attığı nutuğu dinleyip oy verme davranışını sergileyen bir gençlik söz konusu değil; bunu arzulamıyor. Cumhuriyetin başından itibaren gençlik, mitsel ve ülkeyi kurandır, bir taraftan da ülkenin koruyucusudur. Gençliğe sorduğunuz zaman böyle bir rolü arzulamıyor. Ne ülkenin kurucusu ne de koruyucusu olmak istiyor. Tıpkı, dünyanın diğer yerlerindeki genç akranları gibi deneyimlerini çoğaltmak ve yaşamlarını kuracakları bir dönem olarak gençliği geçirmek istiyorlar. Ama ülkemizde tabii ki gençliğe atfedilen, politik olma, ülkeyi kurma ve koruma görevi var. Bunu sahiplenmiyor, arzulamıyor. Ama öfke anlarında sokağa taşabildiklerini de gözlemliyoruz.
Bu sadece Özgür Özel’le ilgili bir mesele de değil. Bugün yapılan başka araştırmalara baktığınızda, liderler 10 üstünden en yüksek 5 puan alabiliyor. Genç kuşaklarda, bir öncekilerde var olan lider kültünün, karizmatik liderin etrafından gitme meselesinin çok da işleyemeyebileceğini gösteriyor bu veriler. Çünkü liderlere verdikleri puanlar düşüyor, 3 ile 4 arasında dağılıyor. O yüzden bunu Özgür Özel ölçeğinde konuşmak istemiyorum, ama insanlar Özgür Özel’den, en azından genç ve dinamik bir lider olarak gençliğin hayallerini bir alana kanalize edebilecek bir performans göstermesini de bekliyor. Bunun gerçekleşmediğini görüyoruz. Gençler arasında beğeni oranına baktığınızda %29'da kalıyor. Bu, 60 yaş üstüne gittiğinde %65'lere çıkıyor, emeklilere gittiğinde %70'leri buluyor. Üst ve orta üst sınıflarda %53 ila 55 arasında. Yani her iki kişiden biri Özgür Özel’in performansını beğeniyor. Ama öğrencilerde %32'ye düşüyor. Demek ki Özgür Özel’in, gençleri, öğrencileri tatmin eden, heyecanlandıran bir yerde duramadığını gösteriyor.

Ruşen Çakır: İzmir aslında çarpıcı bir örnek. Şu anda görevde olan belediye başkanlarına bir şey olmadı ama eski Belediye Başkanı Tunç Soyer uzun zamandır tutuklu. Sizin anketlere de yansıyor, İzmir'de anketlerde belediye faaliyetlerinden çok büyük bir memnuniyet gözlenmiyor, yanılmıyorum değil mi? Hep bir şikâyet ve memnuniyetsizlik hâli var. Bu Cemil Tugay döneminde de azalmadı, hatta galiba artarak da sürdü.
Turgut: Evet, artarak sürdü. Özellikle bu bahar ayında, 19 Mart sonrasında, operasyonlarla birlikte böyle bir konsolide olmuştu ve Cemil Tugay'ın oranı %31 beğeni oranına yükselmişti. Ama şimdi yine %24'te. Şehirde neredeyse sadece dört kişiden biri başarılı buluyor CHP belediyesini.

Ruşen Çakır: Tam da bunu soracaktım. CHP'li belediyeyi çok başarılı bulmayıp, yine de CHP'ye oy verme tercihi gibi bir olayla karşı karşıyayız. Buradaki ilişki hakkında ne söylemek istersin? Çünkü ‘’CHP, belediyeler üzerinden yükseliyor. CHP, yerel yönetimlerden merkez yönetimi alacak’’ gibi bir anlatı var ve bu bayağı öne çıkıyor. Ama mesela sizin İzmir olayında böyle bir şey yok. Ama CHP, en azından bu yüzden çok da büyük bir oy kaybı yaşamışa benzemiyor.
Turgut: CHP'nin en azından sosyal belediyecilik üzerinden iktidara yürüyebilmesinin öncüllerini İstanbul'da, Ankara'da görebiliyoruz. Buna ilişkin varsayımlarımız biraz buraya dayanıyor. İzmir bu anlamda bir örnek değil. İyi bir belediyecilik yaptığı için burada yüksek bir oy almıyor. İzmir aslında belirli bir yaşam tarzına sahip seküler insanların ülkede nefes alabileceği nadir yerlerden biri. Batılı yaşam tarzına uygun bir yaşam tarzı var ve farklı grupların da yaşadığı bir yer İzmir. Ama birbiriyle çatışma hâlini, en azından saldırgan bir çatışma unsurunu gözlemlemediğimiz de bir şehir. Sokaklarında, çimlerinde yan yana farklı görüşlerden insanların kamusal hayata katılabildiği bir şehir görünümü var. O yüzden mesela farklı partilere oy veren, farklı ideolojik görüşlere sahip insanlar da hâlihazırdaki bu atmosferin devam etmesini arzuluyor. Bu anlamda belediye açısından pozitif bir şey var; günün sonunda insanlar belediyeye oy veriyor.
Tabii bunun kadar önemli olan başka bir mesele de var: Tıpkı demin söylediğiniz gibi, sosyal belediyeciliği bir alternatif olarak iktidara gitme yolu olarak kullanan CHP'ye, iktidarın en büyük muhalefet kaynağı da bir yerde İzmir oluyor. Hükümete yakın çeşitli basın yayın organlarında, İzmir'deki yağmur sonrasındaki seller ve çöp meselelerine ilişkin haberleri mütemadiyen görürsünüz. İzmir ulusal basına ancak bu şekilde çıkabilir, en azından hükümete yakın basına baktığınız zaman. Bunu İzmirli görüyor. Merkezi hükümetin, İzmir'e 22 yıldır, Konya'ya, Bursa'ya, Kayseri'ye yaklaştığı gibi yaklaşmadığını görüyor ve buna ilişkin bir kanaat gelişmiş durumda. Velev ki böyle olmadığını düşünün, hükümet bütün verileriyle oransal olarak eşit yaklaştığını ifade etsin, bunu ispatlasın ve bunun doğru olduğunu varsayalım. Ama böyle bir söylem var. Bunu besleyen de tabii ki AK Partili ve iktidardaki insanların söylemleri ve uygulamaları. İzmir'de yaşayan insanların birinci motivasyonu, yaşam tarzını koruyacak bir alan olarak İzmir'in var olması, ama diğer bir şey de İzmir'in aslında ayrımcılığa uğrayan bir yer olması. Yani İzmir'in bu kadar kötü bir altyapıya sahip olmasını sadece CHP belediyesine bağlamıyor, en azından böyle büyük bir AK Parti karşıtlığı varken, bunu vicdanen kabullenmek istemiyor. Bu kutuplaşma arttığı zaman, hemen mesela belediyeye ilişkin olumlu yaklaşımı öne sürmeye başlıyor, böyle bir şey var. Biraz normalleştiği zaman sorduğunuzda “Belediye de iyi değil ama ne yapalım günün sonunda yine oy verebileceğimiz kimse yok” refleksini gösterebiliyor. Bu yönelim biraz böyle girift.

Ruşen Çakır: Vakfınızın adı zaten Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı ve bütün bu araştırmalarınızda bu temayı ısrarla soruyorsunuz. Çok da iyi oluyor. Oradaki grafiğe baktığımız zaman, bir göçmenler meselesi var, bir Türk-Kürt meselesi var. İşin içerisine son dönemde az önce biraz bahsettiğin gibi çözüm süreci de girdi. O da bu konulardaki kafa karışıklıklarını ya arttırdı ya da belki bir ölçüde giderdi, bilemiyorum. İzmir’in bir arada yaşama konusuna gösterdiği ilgi ya da ilgisizlik konusunda nasıl bir grafikle karşı karşıyasınız?
Turgut: Evet, İzmir'de bir arada yaşanıyor. Sorduğunuzda kadın dostudur, farklı etnik yapıdan insanların özgür bir şekilde yaşadığı bir şehirdir. Ama tabii bunların nüansları var, hangi gruba bağlı olduğunuza göre buna vermiş olduğunuz yanıtlar değişiyor. Ama dezavantajlı gruba mensup insanlar bile, şehrin en azından diğer şehirlerle kıyasladıklarında yarı yarıya bir arada yaşama kültürünü besleyen ve buna imkân veren bir şehir olduğu konusunda hemfikir durumda.
Çözüm sürecine ilişkin de soru sorduk. Belki bu bir arada yaşamla ilgili meseleye dair bir şeyler söyleyebiliriz. Çözüm sürecine destek meselesinde İzmir ikiye bölünmüş durumda aslında baktığınızda, şehrin %49'u çözüm sürecini desteklemiyor, %44 oranında bir destek, %7'lik de bir kararsızlık durumu var. Bunun gençlerde daha düşük olduğunu görüyoruz. Destek oranı %37'de kalıyor. Türkiye genelinde yapılan diğer çalışmalara baktığımızda, burada farklılıklar olduğunu görüyoruz. Türkiye çapında %58-60'lar bandında yürüyen bir çözüm sürecine destek puanı var. Burada %44'lere inmiş, %15'lik bir azalma var. Ama biz bunu nasıl değerlendireceğiz? Bunu ‘’İzmir çözüm sürecine karşı?’’ diye mi değerlendireceğiz, bence bunu sorgulamamız gerekiyor. Nitekim, çözüm sürecinden insanların ne anladığını sorgulamamız lazım. Bugün bir CHP'li için ya da ona oy veren seküler bir insan için, muhtemelen çözüm süreci silahların bırakıldığı, barışın geldiği bir şeyden ziyade, hükümetin kendi iktidarını devam ettirmek için yola çıktığı bir proje. Böyle düşünüldüğü zaman otomatik olarak siyasal anlamda reaksiyoner bir pozisyon alma gereği duyuyor insanlar. Çünkü AK Parti'nin ömrünü uzatacak bir şey ve bu demokratik açıdan problemli bir şeye dönüşecek diye düşünüyor.
Bir de çözüm sürecinden ne anladığı da değişiyor. Burada ilginç veriler var. Türkiye genelinde AK Parti'ye oy verenler içerisinde %80 olan çözüm sürecine destek oranı, İzmir'de %58'e düşüyor. İzmir'de yaşayan AK Partili, Cumhur İttifakı taraftarı da, yaşamış olduğu o mekânda fikirlerini müzakere ettiği insanlardan etkileniyor ve bu konuda en azından niyet ve sonuçları açısından biraz daha kaygılı bir pozisyon alıyor. DEM Partili seçmenler %90 oranında çözüm sürecini destekliyorlar. Biz diğer araştırmalardan farklı olarak bu sefer “Çözüm sürecini destekliyorum ve umutluyum,” “Çözüm sürecini destekliyorum ama inancım yok” ve “Çözüm sürecini desteklemiyorum çünkü olumsuz sonuçlanabilir” ve “Ben çözüm sürecini desteklemiyorum ve böyle bir problem olduğunu bile düşünmüyorum” gibi dörtlü bir seçenek sunduk insanlara. Burada görüyoruz ki, DEM partililer içerisinde bile o %90'ın içerisinde çözüm sürecini destekleyen kitlenin %25'i bunun bir çözüme ulaşabileceği noktasında bir inançta. Güven duygusunda ciddi bir azalma durumu var. AK Partiler daha çok güveniyor. DEM Parti'ye oy verenlerin inancı konusunda daha temkinli olduğunu görüyoruz. Çünkü bu sürece eşlik eden çok fazla tarihsel anlamda hayâl kırıklığı var. Ama insanlar somut da değişimler görmek istiyor.
DEM Parti’yi ve AK Parti'yi birlikte düşünelim. Çözüm sürecinden aynı şeyi anlamıyorlar sanırım. AK Partililer, Cumhur İttifakı taraftarları için çözüm süreci, silahların bırakıldığı ve terörün ortadan kalktığı bir süreç ve bunun gerçekleşeceğine inanıyor. Çünkü fiiliyatta, yakılan silahlar var, örgüt kendini feshediyor, ülkenin dışına çıkıyor, somut olarak da bir şeyler değişiyor, onların güven duygusunu geliştirecek şeyler oluyor. Ama çözüm sürecini destekleyenlerin bunun somutta karşılığının da gerçekleştiğini görmeye ihtiyacı var. Tabii sembolik düzeyde şeyler var: Komisyon kuruluyor, İmralı'ya gidiliyor, ziyaretler yapılıyor. Ama bunun dışında pratikte de uygulamaların görülmesini istiyor, siyasi tutsakların bırakılmasını istiyor, af çıkmasını istiyor ki bu sürece ilişkin güven duygusunu geliştirebilsin. En azından mesela İzmir gibi yerlerde milliyetçiliği yükselten, buradaki Kürt yurttaşların yıllardır yaşamış olduğu o ayrımcı pratikleri daha da katmerli hale getirebilecek yeni bir politik katman da ekleyebileceğini düşünüyorum. Çünkü bir taraftan artık buradaki insanlar için DEM Parti, çözüm sürecindeki pozisyonuyla, AK Parti'nin yanında olarak, ülke demokrasine zarar vermiş damgasını da sırtına alıp kamusal alanda devam etmeye başlıyor.

Ruşen Çakır: Sonuç olarak, şimdi iki sürecin içe girdiği, hangisinin hangisini gölgelediğinin günden güne değiştiği bir durum yaşıyoruz ve aslında birbirlerini etkiliyorlar. Siz bu çalışmayı İzmir özelinde uzun zamandır yapıyorsunuz ve bu anlamda önemli bir boşluğu dolduruyorsunuz. Ama İzmir istisna mı? Bunu daha önce de hep konuştuk. Ben bildim bileli, İzmir Türkiye'nin ortalamasının dışında bir şehir olarak görülür. Sen genel olarak Türkiye’yi ve Türkiye genelindeki araştırmaları da takip eden birisi olarak, İzmir'in, mesela 19 Mart ya da çözüm sürecine bakışını nasıl değerlendirirsin? Geçi çözüm süreciyle ilgili söyledin; Çözüm sürecine inananlarda İzmir ortalamanın daha altında gözüküyor. İzmir nerede Türkiye ile benzeşiyor? Nerelerde ‘’burası zaten İzmir, başka ne bekliyorduk ki?’’ cevabını alıyoruz?
Turgut: İzmir’in yoksulluğundan, emeklerin durumundan tutun da gençlerin durumuna kadar Türkiye ile benzeştiğini görüyoruz. Sosyolojik olarak büyük bir değişiklik yok o anlamda. Ama İzmir'de yaşayan seküler kesimin daha ağırlıkta olması, şehre bir kimlik de kazandırıyor. Şehrin içerisinde dört kişiden biri AK Parti taraftarı insanlardan oluşuyor ya da DEM Parti, ülkede almış olduğu oyun benzerini İzmir'de alabiliyor. İzmir, siyasi anlamda farklı görüşlerin de bir arada yaşadığı bir şehir; o anlamda Türkiye laboratuvarı özelliğini de gösteriyor. Ama sanırım özel olarak seküler kesimin kaygılarını, onların muhalif olma gerekçelerini anlayabileceğimiz bir laboratuvar işlevi görmesi açısından bir istisna oluşturuyor. Onun daha katmanlı yapısını görme şansımız oluyor. Çünkü burada birbirini de etkileyebiliyor, hegemonik bir söylem oluşabiliyor. Bu, çözüm sürecine negatif bakma durumunun, şehrin bütün damarlarında daha çok hissedilmesine neden olabiliyor. Tıpkı Konya'da ya da Yozgat'ta aksi bir görüşün daha sık dillendirilmesi gibi. Oralar hakkında söz söyleyebilmek için ne kadar anlamak ve dinlemek zorundaysak, İzmir hakkında da söylememiz ve bu tür araştırmaları yürütmemiz lazım. ‘’İzmir bir istisna’’ deyip geçtiğimiz zaman, İzmir’i anlama şansımız da kalmıyor. Çünkü bu istisna, gittikçe sesi büyüyen de bir istisnaya dönüşmeye başlıyor. Yani kıyı şeridinde de öyle, metropollerde de öyle. Bu bize, biraz daha modern, kentli ve orta sınıf kesimlerin Türkiye ile ilgili kaygılarına ve nasıl bir ülkede yaşamak istediklerine dair fikirleri anlayabileceğimiz bir şey sunuyor. O anlamda diğer yerlere çok da benzemediğini düşünmüyorum, ama bize başka bir hattı sunuyor. Buradan konuşabilirsek, burayı anlayabilirsek ya da burayı diğer yerlerde konuşturmaya başlayabilirsek… Çünkü bu bize kutuplaşmayı besleyebilecek bir hat da sunuyor. İzmir'i seven de mütemadiyen İzmir'in ne kadar güzel olduğunu söylemeye çalışır, çok sever. İzmir'i sevmeyen de dövmek için her fırsatı kollar. Çünkü kutuplaşmanın her iki tarafa da konsolide edebildiği bir örnek sunuyor. Ama bunun altına indiğimiz zaman, İzmir, AK Parti’linin de Yozgat'taki AK Partili gibi olmadığı, MHP'linin de Anadolu'nun farklı yerlerindeki bir MHP'li gibi olmadığını gösteren bir şehir. Bize o kimliklerin aşılabildiği farklı bir ihtimal de sunuyor.

Ruşen Çakır: Evet, Serkan çok teşekkür ediyorum yayınımıza katıldığın için. Bir dahaki mevsimin araştırmasını bekliyoruz.
Turgut: Çok teşekkürler.

Ruşen Çakır:  Dr. Serkan Turgut'la konuştuk, 19 Mart'ın seçmen tercihlerine nasıl etkisi olduğunu İzmir örneğinden hareketle ele aldık. Tabii bu arada çözüm sürecinden de bahsettik. Kendisine çok teşekkürler, sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
21.12.2025 Mehmet Akif Ersoy operasyonu: “İlk taşı aranızda günahsız olan atsın”
21.12.2025 Habertürk’ün faturası kadınlara kesiliyor
20.12.2025 Süleyman Soylu’nun suçu ne?
14.12.2025 “Meşe”den sonra “İlke”den de oldum, gizli tanıksız kaldım!
14.12.2025 19 Mart sonrası seçmen tercihleri nasıl değişti? İzmir örneği: Dr. Serkan Turgut ile söyleşi
13.12.2025 Dile kolay 4600 gün: İBB davası bitmeyeceğe benziyor
12.12.2025 Sağcılığı suçlamak ne zaman suç oldu?
11.12.2025 Habertürk’ün laneti
11.12.2025 Prof. Erol Katırcıoğlu ile söyleşi: Öcalan’ın Marksizm eleştirilerine Türk solundan tepkiler
10.12.2025 Dile kolay 2 bin 962 gün
21.12.2025 Mehmet Akif Ersoy operasyonu: “İlk taşı aranızda günahsız olan atsın”
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı