Barış mı demokrasiden, demokrasi mi barıştan...

29.03.2013 Vatan

Yeni İmralı sürecinin başlaması ve PKK ile Kürt sorunlarının çözüm ihtimalinin ciddi bir şekilde belirmesiyle birlikte yeni bir tartışma gündemimize girdi: Barış mı demokrasiden yoksa demokrasi mi barıştan türer? Bu sorunun “demokrasi olmadan gelecek olan barışın anlamı olur mu?” ve “barış getiriyoruz diye demokrasiyi tamamen rafa kaldırıp otoriter bir rejim mi kuracaklar?” gibi değişik versiyonları da mevcut.

Kaygı gerekçeleri

Barış-demokrasi ilişkisine kaygıyla yaklaşanların bir dizi gerekçesi var. Bunlardan bazılarını, kaygı sahiplerinin ağzından şöyle sıralayabiliriz:
1)  “Zaten ülke yönetiminde nerdeyse “tek adam” olan Başbakan Erdoğan başkanlık sistemi getirerek otoritesini pekiştirmek istiyor, bunun için de Kürt siyasi hareketiyle işbirliği arıyor;”
2)  “Milliyet Gazetesi’nin yayınladığı İmralı tutanaklarında da Abdullah Öcalan’ın Erdoğan ile başkanlık sitemi konusunda işbirliğine sıcak baktığı görülüyor;”
3)  “Her ne kadar adına ‘barış süreci’ denilse de Erdoğan otoriter dilini aynen koruyor;”
4)  “Süreç hiç şeffaf ilerlemiyor. Basının süreci özgür bir şekilde takip etmesine, son İmralı tutanakları yayını ve Hasan Cemal olayında görüldüğü gibi izin verilmiyor...”

Yarım yamalak demokrasi

Daha da uzatmak mümkün ama burada keselim. Yukarda sıraladığımız ve bu yazıda yer veremediğimiz diğer kaygı gerekçelerinin tümünde belli haklılık payları bulunmakla birlikte, demokrasiyi savunmak adına yeni İmralı sürecine ihtiyatla yaklaşmanın, daha ileri gidip onunla araya mesafe koymanın, hele karşısında yer almanın doğru olmadığı kanısındayım.
Neden diye sorulacak olursa, öncelikle, daha önce de yazmış olduğum gibi (Devlet bu son şansı kullanabilecek mi ?) Erdoğan’ın bu süreci başkanlık hayallerini gerçekleştirmek için gönüllü olarak değil, ülkenin bölünme ihtimalinin önüne geçmek için mecburen başlattığına inanıyorum.  
İkinci olarak, başlıktaki sorunun abes olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir ülkede ister “düşük”, ister “yüksek yoğunluklu” olsun, eğer bir tür savaş hali yaşanıyorsa orada demokrasiyi tam olarak oturtmak mümkün olamıyor. Bunun en bariz örneği Türkiye’dir.
Yıllarca yaşadığımız, tanık olduğumuz, yüzbinler, hatta milyonlarca kişinin değişik ölçülerde mağdur olduğu anti-demokratik uygulamalarının özünde bir şekilde “terörle mücadele” iddiası vardır. Dolayısıyla, eğer Türkiye’ye barış gelmezse, PKK silahsızlanmazsa bizler yarım yamalak demokrasiyle idare etmek zorunda kalacağız demektir. Kuşkusuz, barış ortamının sağlanması otomatik olarak demokrasinin mükemmelliyet kazanacağı anlamına gelmez, lakin, temel hak ve özgürlüklerin ihlallerinin en önde gelen bahanesinin ortadan kalkmasıyla demokrasinin önünün iyice açılacağı da muhakkaktır.

Muhalefet boşluğu

Öte yandan bazı çevrelerin sürece kuşkuyla bakmasının gerisinde pek dile getirilmeyen içiçe geçmiş iki gerekçenin daha bulunduğu kanısındayım. Bunlardan ilki, ülkeyi 11 yıldır tek başına yöneten, her iki seçmenden birinin oyuna ulaşan AKP’ye (ve onun lideri Erdoğan’a) karşı en (belki de tek) etkili muhalefet Kürt siyasi hareketinden geliyordu. Bu hareketin siyasi iktidarla rekabet ve çatışma yerine müzakere ve işbirliğine girmesi Türkiye’deki siyasi dengeleri tepeden tırnağa değiştirip muazzam bir muhalefet boşluğu yaratabilir.

İkinci olarak, Kürt hareketi tarafından rahatsız edilmeyen bir AKP ve Erdoğan, PKK ve Kürt sorunlarını çözme yolunda ciddi adımlar atılması halinde çok daha güçlenecektir. 



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
14.12.2025 “Meşe”den sonra “İlke”den de oldum, gizli tanıksız kaldım!
13.12.2025 Dile kolay 4600 gün: İBB davası bitmeyeceğe benziyor
12.12.2025 Sağcılığı suçlamak ne zaman suç oldu?
11.12.2025 Habertürk’ün laneti
10.12.2025 Dile kolay 2 bin 962 gün
09.12.2025 İmamoğlu yargılamaları: Savunma saldırıyor
08.12.2025 Fatih Altaylı haklı mı? İş dünyamız korkak mı?
07.12.2025 Hayır, boşuna çiğnemedik
06.12.2025 Fethullahçılık varlığını nasıl sürdürebiliyor?
05.12.2025 Türk’ün Türk’e, Kürdün Kürde propagandası
14.12.2025 “Meşe”den sonra “İlke”den de oldum, gizli tanıksız kaldım!
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı