Erken seçim konusu kapandı mı?

23.04.2025 medyascope.tv

23 Nisan 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun. 23 Nisan'da biliyorsunuz yerlerini çocuklara bırakıyor yöneticiler. Ben de yerimi bir çocuğa bıraksaydım daha iyi olabilirdi, çünkü bazılarının dediğine göre ne söylesem tutmuyormuş. Bizim gazeteci olarak böyle söylediğimizi tutturmak… Hani bahis tüyosu vermiyoruz. Olayları anlamaya ve anladığımız kadarıyla da anlatmaya çalışıyoruz. Ama yine de şöyle söyleyeyim; geçenlerde yeğenimin kızı, 8 yaşında, Deren'le şöyle bir sohbetimiz oldu. “Sen utanma nedir biliyor musun?” dedim. Bana şu cevabı verdi: “Evet, utanma nedir biliyorum ama utanmıyorum.” Evet, şimdi Deren olsaydı aslında benim yerime çok daha güzel şeyler söylerdi ama ben yine de sizin birkaç dakikanızı çalmak istiyorum. Başlıkta sordum: Erken seçim konusu kapandı mı? Dün MHP lideri Devlet Bahçeli'nin yaptığı açıklamaya bakarsak, evet, artık burada aslında yayını bitirelim, erken seçim konuşmayalım. Ama bu kadar basit değil tabii ki. Her şeyden önce erken seçim muhalefetin bir talebi. Özellikle 19 Mart'tan sonra çok açık bir şekilde CHP bunu talep ediyor ve imza kampanyası hâlâ sürüyor. Neydi: ‘‘Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum.’’ Ve milyonlarca imza toplamak peşindeler, arayışındalar ve erken seçim istiyorlar. Devlet Bahçeli daha önce de bu konuda konuşmuştu, “100 milyon imza toplasanız neye yarar?” demişti. Dün de Mümtaz’er Türköne’ye cevaben olduğunu düşündüğümüz bir açıklama yaptı, net bir şekilde böyle bir şeyin olmadığını söyledi. Bunu söyleyenleri de açıkça aşağıladı. Mümtaz’er yaptığı açıklamada bunun kendisine yönelik olmadığını söyledi. Bugün Mümtaz’er’le bir yayın yapacağız, uzunca bir yayın olacak, orada bunları da konuşacağımız için o kısmı bir kenara koyayım. Ben de erken seçim ihtimalini çok önemseyen birisiyim ve Devlet Bahçeli'nin de bunu yapabileceğini söylemiş birisiyim, bunun masada olduğunu düşünen birisiyim. Bunun neden olduğu hakkında daha önce çok yayın yaptığım için tekrarlamak istemiyorum. Ama şunu özellikle vurgulamak istiyorum: 2002'de Devlet Bahçeli bir erken seçim kararı aldı, daha doğrusu o ilan etti ve koalisyonun diğer ortakları uymak zorunda kaldılar ve sonunda yapılan seçimde AK Parti ilk girdiği seçimde tek başına iktidara geldi, MHP de baraj altında kaldı, Meclis’e giremedi. Türkiye'nin yakın tarihinde, 23 yıl önce böyle bir olay var. Onun öncesinde Devlet Bahçeli'nin bir erken seçim telaffuz etmişliği yoktu. Bu sefer de Devlet Bahçeli net bir şekilde, kesin bir şekilde olmayacağını söyledi. Evet, bunu kabul edelim ama Türkiye'nin gündeminde erken seçim var. Muhalefet bunu gündeme getiriyor. Ama buradaki sorun şu: Muhalefetin tek başına istemesiyle Türkiye erken seçime gidemez. Burada bakmamız gereken Cumhur İttifakı. Cumhur İttifakı'nın ortaklarından birinin bunu istemesi gerekiyor. Yani iktidarın bir anlamda dağılması gerekiyor. İlk akla gelen seçenek de MHP. Erdoğan böyle bir seçimi herhalde hiçbir şekilde istemez; çünkü bu koşullarda, ekonomi bu durumdayken, siyasi olarak CHP bu kadar istim üzerindeyken, yükselişteyken yapılacak olan bir seçim AK Parti'nin iktidara veda etmesi anlamına gelecek. Dolayısıyla istemeyecek. Bunların hepsi doğru; ama Türkiye'nin böyle daha fazla gidemeyeceği de bir başka doğru. Nasıl bir formül bulunacak? İktidar değişmeden, CHP bir şekilde iktidarın ortağı yapılmadan Türkiye nereye kadar, nasıl gidebilir? İşte bu büyük soru önümüzde duruyor. Şu aşamada baktığımızda ‘‘çözüm süreci’’ diye benim adlandırdığım süreç, belki iktidara, özellikle de MHP’ye bir nefes alma imkânı tanır. Hızlandırılmak isteniyor süreç, biliyorsunuz. Önümüzdeki günlerde, Nisan ayı sonu, Mayıs başında PKK'nın bir kongre toplaması ve kendini feshetme kararı alması bekleniyor. Bunların büyük bir ihtimalle olacağı düşünülüyor ve inşallah da olur. Bir vatandaş olarak bunu özellikle diliyorum. Türkiye bu defteri bir an önce umarım kapatır. Ama bu kongrenin olması tek başına sürecin bittiği anlamına gelmiyor. Esas süreç ondan sonra başlayacak. Zor bir dönem var. Silahların tesliminden, silahlarını bırakanların topluma entegrasyonu gibi birçok husus var ve bunun için de çok ciddi hukuki düzenlemeler gerekiyor. Ve şu hâliyle baktığımız zaman, Meclis’in çoğunluğuna sahip ama toplumun çoğunluğuna sahip olmayan iktidarın bunu tek başına yapması mümkün gözükmüyor. Her hâlükârda çözüm sürecinin pozitif bir şekilde ilerlemesi durumunda iktidar birazcık nefes alacaktır ama birazcık nefes alacaktır. Özellikle CHP'nin bu sürece aktif bir şekilde pozitif katkı vermesi durumunda iktidarın buradan, bu çözüm sürecinden bir toplumsal destek devşirme ihtimali azalacak. Böyle bir seçenek var. Ama bütün bunların ötesinde artık Türkiye'nin bir değişimin eşiğinde olduğunu düşünüyorum. Bu değişimin eşiğinde olan Türkiye'nin, normal zamanlarda yapılacak bir seçimi beklemeye tahammülü olmadığını düşünüyorum. 19 Mart bunu hızlandırdı. Erdoğan 19 Mart’ı, bu değişimi geciktirmek için yaptı ama değişimi hızlandırdı. Değişimin önüne durması mümkün değil, Bahçeli ile birlikte, yanına başkalarını alsa da almasa da. Ve Bahçeli burada bu değişimi engellemeye çalışmanın Türkiye'ye çok ağır bir faturası olduğunu düşündüğünde, dün açıkladığı görüşünü pekâlâ değiştirebilir. Ama yine onun sözüne itibar edelim ve diyelim ki tamam, Cumhur İttifakı açısından erken seçimin telaffuzu yok, olmayacak. Ama muhalefet isteyecek, istemeye devam edecek. Burada çarpıcı olan husus şu: Devlet Bahçeli dün ‘‘Erken seçim kesinlikle olmayacak’’ dediği zaman bazı muhalifler de çok sevindi, bundan memnun oldu. Bu akıl alır gibi değil. Ama şöyle diyenler var: ‘‘Devlet Bahçeli'nin Türkiye’yi erken seçime götürmesi muhalefetin aleyhine bir durum olur, muhalefet kendisi götürmeli.’’ Fakat, tekrar başta söylediğimi söyleyeceğim: İktidarda, iktidar koalisyonunda çatlak yaratmadan erken seçimi gerçekleştirmek mümkün değil. Ama bir diğer önemli husus şu: ‘‘Bahçeli'ye önem atfetmemek gerek, onun atacağı adımlardan medet ummamak gerek’’ diyenlerin ıskaladığı çok önemli bir husus var. Bahçeli bunları mecbur olduğu için, toplumsal muhalefet özellikle 19 Mart’tan sonra Türkiye'de birçok şeyi değiştirmiş olduğu için söylüyor. Yani Bahçeli ya da Erdoğan herhangi bir şekilde muhalefetin lehine ve kendi koalisyonlarının aleyhine adım atmak zorunda kalırsa, bu onların muhalefeti çok sevdiğinden dolayı değil, muhalefete daha fazla direnemedikleri için olacaktır. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum atayamadı Erdoğan. CHP'ye kayyum atayamadı Erdoğan. İstemediği için mi ya da CHP'yi çok sevdiği için mi ya da “Halk onları seçmiş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum atamak da ne demek?” dediği için mi yapmadı? Yok, toplumsal muhalefeti gördüğü için yapmadı. Dolayısıyla iktidarın aktörlerine bakıp, onların attığı birtakım adımları önemsemek, onlara bakmak, onları yakından takip etmek, toplumsal muhalefeti küçümsemek ya da — neydi, bir laf vardı — sönümlenmesine çanak tutmak falan değil; toplumsal muhalefetin gücünün ölçüldüğü yer iktidarın tavrıdır. Eğer bugün iktidarın herhangi bir parçası Türkiye'de erken seçim talep ederse, bunun nedeni toplumsal muhalefettir. Ben Devlet Bahçeli'nin bu değişimi engelleme konusunda, geciktirme konusunda, faturası ne olursa olsun Erdoğan kadar ısrarcı olacağı kanısında değilim. Bugün için bu defter kapanmış olabilir ama cin şişeden çıktı. Ve tekrar söylüyorum; Çehov’un tüfeği gibi, eğer bir oyunda duvarda bir tüfek asılıyorsa o tüfek patlar. Erken seçim telaffuz edildi. Bir şekilde, şu ya da bu bağlamda telaffuz edildi. Ve hemen insanlar bunu hızlı bir şekilde tartışıp tükettiler, katlayıp kenara koydular. Demek ki bu kadar büyük bir tepki ve tartışmaya yol açıyorsa bu kavram daha çok karşımıza çıkacak. Şimdilik bir kenara koyalım ama erken seçim ihtimalini hep aklımızda tutalım. Tekrar 23 Nisan'ı kutluyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
18.05.2025 İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: ”Önleyici barış”
18.05.2025 Trump cihatçıları seviyor
16.05.2025 Nereden çıktı bu Süleymancılar?
16.05.2025 Allah nurunu böyle mi tamamlayacak?
15.05.2025 Bir EİTÖ (Ekrem İmamoğlu Terör Örgütü) eksikti!
14.05.2025 Transatlantik: Trump Körfez'de | Ukrayna krizi için İstanbul zirvesi
14.05.2025 Yoksa Ekremci mi oldum?
11.05.2025 PKK kongresini topladı ancak sürece yönelik kuşku, kaygı ve itirazlar bitmedi
11.05.2025 Özgür Özel Erdoğan'ı kurtarır mı?
10.05.2025 Sırrı Süreyya Önder: Çok iyi bilirdim
18.05.2025 İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: ”Önleyici barış”
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı