Mısır neden çok önemli? Türkiye ne yapabilir?

20.08.2013 Vatan

Ülkemizde Mısır ile ilgili yapılan değerlendirme ve tartışmalarda sık sık gözden kaçan ve/veya bilinçli olarak görmezden gelinen bir olgu var: Askeri darbenin toplumsal desteği. 27 Temmuz’daki ikinci katliamı yorumlarken (Üç soruda katliam) darbecilerin, uluslarası kamuoyunun ilgisizliğine ek olarak arkalarındaki geniş toplumsal desteğe güvendiklerinin altını çizmiştik. Ne o günkü, ne de Çarşamba günü gerçekleşen sonuncu büyük katliam ve ardından yaşanan diğer acılar Mısır cuntasının sahip olduğu toplumsal desteği azaltmışa benzemiyor. Bir başka ifadeyle, İhvan’ın (Müslüman Kardeşler) başını çektiği darbe karşıtı güçlerin, katliamların ardından daha geniş kitlelere ulaşabildiklerini söyleyemiyoruz.
Bunun neden böyle olduğuna dair, örneğin insanların “güce tapması” veya “güçten korkması”, Mısır ordusunun tarihsel konumu, medya üzerindeki yoğun baskı ve denetim, Muhammed Mursi ve İhvan’ın bazı hataları gibi çok şey söylenebilir. Bu tartışmayı başka yazılara erteleyip Mısır’da askeri rejimin tüm toplumu karşısına aldığı şeklindeki algının yanlış ve buna bağlı olarak sakıncalı olduğunu söylemek şart.

Büyük ülkenin riski de büyük

“Sakıncalı”, zira askeri rejimin arkasındaki toplumsal desteği görmediğimizde, Mısır’da gerilimin iyice tırmanmasının, daha önce, mesela Cezayir ve Lübnan’da yaşanmış ve günümüzde Suriye’de yaşanan iç savaşlardan daha tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini de ıskalamış oluruz. Kuşkusuz saydığımız bu ülkelerin herbirinin ayrı ayrı önemi var ancak hiçbirinin Mısır’la boy ölçüşemeyeceği de aşikâr. Çünkü sözünü ettiğimiz ülke hem Arap dünyası, hem İslam alemi, hem Ortadoğu için stratejik açıdan kritik bir konumda.
Yani Mısır’ın demokratikleşme sürecinde yaşananlar ve yaşanacak olanlar, Arap ve İslam dünyalarıyla Ortadoğu’yu doğrudan ilgilendiriyor. Buna ek olarak İhvan gibi İslam ve Arap dünyasının en eski ve köklü örgütlenmesine sahip olan Mısır’ın, İslamcı hareketlerin demokrasiyle, temel hak ve özgürlüklerle nasıl bir ilişki içinde olduklarını/olabileceklerini anlamamızda bir laboratuvar işlevi göreceğini de söyleyebiliriz.

Türkiye’nin rolü

Dolayısıyla Mısır kazanırsa Türkiye de dahil çok kişi kazanır, Mısır kaybederse yine Türkiye dahil çok kişi kaybeder. Darbeyle birlikte Mısır kaybetme rotasına girdi ve yaşanan her gelişme bu ülkenin tekrar kazanma noktasına dönmesini iyice zora soktu, sokuyor.
Peki Türkiye bu kötü gidişi durdurmak için bir şey yapabilir mi? Bu sorunun cevabı evetse, neyi, nasıl yapabilir? Mısır konusunda Türkiye (ve tabii ki diğer güçler) dört koldan faaliyet yürütebilir:
1) Askerlerin devirdiği Mursi’ye ve onun geri dönmesini isteyen kitlelere destek vermek, ki ilk günden itibaren hem devlet, hem de toplumun ciddi bir bölümü bunu yapıyor.
2) Uluslararası topluluğu harekete geçirmek, ki bu yoldaki çabalardan bugüne kadar ciddi bir sonuç alınmışa benzemiyor. Öyle ki Mursi ve darbe karşıtlarıyla birlikte Türkiye de uluslararası sahnede yalnızlaşıyor.
3) Askeri rejime baskı yapmak, ki bugüne kadar yaşananlardan köprülerin iyice atılmış olduğunu anlıyoruz. Sonuçta Ankara’nın Kahire’deki geçici yönetime doğrudan ulaşmasını sağlayacak mekanizmalara sahip olduğu bile kuşkulu.
4) Darbeye destek veren Mısırlılara yanlış yolda olduklarını söylemek, ki bir ay önce Kahire’ye gittiğimizde bu kesimlerin Türkiye’ye ve Türklere karşı alabildiğine öfkeli olduklarını görmüştük. Geçen süre zarfında bu öfkenin azalmak yerine arttığını duymak insanı daha da karamsar kılıyor.
Sonuç olarak Türkiye’nin, Mısır’daki gidişata müdahale etme imkanının iyice azaldığını görüp buna göre yeni stratejiler arayıp geliştirmek gerekiyor.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.05.2024 Siyasette yumuşama, ama nasıl ve kimlerle?
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
23.04.2024 Rıfat Bali ile söyleşi: Musa’nın evlâdı Cumhuriyet’in yurttaşı
22.04.2024 Murat Somer ile söyleşi: CHP mi kazandı, AKP mi kaybetti?
21.04.2024 Erdoğan özeleştiri yapabilir veya yakın çevresinden, “Kral çıplak“ diyecek birileri çıkabilir mi?
19.04.2024 Haftaya Bakış (210): Istakozdan Rolex’e – Beklenen Erdoğan ve Özel görüşmesi
17.04.2024 Murat Ağırel ile söyleşi: Türkiye nasıl kara para aklama cenneti haline geldi?
14.04.2024 Kim Erdoğan ile müttefik olmak ister?
12.04.2024 AK Parti “yok hükmünde”, çünkü…
11.04.2024 Ateş İlyas Başsoy ile söyleşi – 31 Mart değerlendirmesi: Köftecilerin gazabı
05.05.2024 Siyasette yumuşama, ama nasıl ve kimlerle?
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı