Öcalan’ın İsrail ile, İsrail’in Öcalan ile ne alıp veremediği var?

15.06.2025 rusencakir.com

Sırrı Süreyya Önder hastanede yoğun bakımdayken DEM Parti İmralı Heyeti Üyesi Pervin Buldan ve avukat Özgür Erol, 21 Nisan 2025’te İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüştü.  Bu görüşmenin DEM Parti tarafından hazılandığı anlaşılan notlarından bir bölümü perşembe günü Lozan Kürt Enstitüsü Başkanı Necat Zanyar tarafından sosyal medyada paylaşıldı. (https://x.com/necatzanyar/status/1933218693091373341?s=48)
Zanyar bu notlardan şu sonuçları çıkartmış:
“Öcalan devlete karşı bir müzakereci olarak değil, devlet yetkilileriyle birlikte Amerika ve İsrail'in planlarını boşa çıkarmak üzere kurulan masada oturuyor.
Öcalan tüm metinlerinde olduğu gibi bu görüşmede de ısrarla Kürtlerin olası devletleşme imkanını bir tehlike olarak imliyor.
Öcalan'a göre ABD ve İsrail, İsrail'i Ortadoğu’da hegemon güç yapmak istiyor. Beş aşamalı stratejinin üç aşaması bitti, İran ve Türkiye aşaması kaldı. İsrail Kürtleri yanına almak istiyor. Bunun için de tek derdi Öcalan'ı ortadan kaldırmak.”
Zanyar’ın ilk saptaması tartışmaya muhtaç, metnin tamamını okuduktan sonra ikinci saptamasının hayli sorunlu olduğunu düşünüyor ve bunu bir yayında ya da yazıda ayrıca ele almayı planlıyorum. Son saptamasıysa kesinlikle isabetli ve bu yazıyı bunun için kaleme alıyorum.
 

“İsrail el altından 30 yıldır bize devlet vaadinde bulunuyor”
13 sayfalık görüşme notlarında tam 26 kez İsrail kelimesiyle karşılaşıyorsunuz. Sırayla gidelim: İkinci sayfanın sonlarında Öcalan, “İsrail 30 yıldır uğraşıyor. İsrail el altından 30 yıldır bize devlet vaadinde bulunuyor” dedikten sonra başka bir konuya atlıyor.
Üçüncü sayfanın başında Sözcü Gazetesi’nden şikayet ederken, gazetenin “İşte alttan da İsrail size devlet kurduracak!” dediğini söylüyor.
Aynı sayfada Öcalan, Şam’dan ayrılmak zorunda kaldıktan sonraki ilk durağı olan Roma’dan bahsederken de yine İsrail’i anıyor: “Ben İtalya’ya gittiğimde de Mossad etrafta kaynıyor, CIA da dahil dediler. Bir gazeteci dedi bana. Moskova gibi bir yerde adam diyor ki ‘seni KGB’nin elinden alıp gizli saklayabiliriz.’ O gücü var. Ben tabii ki İsrail’i ciddiye alacağım, doğru ele alacağım. Almazsam hayatım gider. Durumu benden daha iyi analiz etmişler. Kürtlerin Ortadoğu’daki stratejik durumunu kim kendine bağlarsa Ortadoğu’da üstünlüğü o ele geçirir. Bunu benden önce tespit etmişler. Ben proto-İsrail diyordum. Türkiye ile ilk yüzyılı stratejik ilişki ile gerçekleştirdiler. O yüzyılda İsrail’in pozisyonunu netleştirene kadar. Ben buna proto-İsrail diyorum.”
Devamında Öcalan’ın gündeminde yine İsrail var: “Bana Şam’dan ayrıl, ne istiyorsan verelim diyorlardı. Sen İsrail’in güvenliği için büyük tehditsin diyorlardı. O zaman dışişleri bakanı mıydı, Şamir miydi, İzak Şamir’di, 82’de sen bizden ne istiyorsun, bu gençleri niye bize karşı kullanıyorsun diyorlardı. Karayılan da ‘devletler düzeyinde başka alternatiflerimiz var’ demiş, bugün arkadaşlar söyledi. İsrail bu kozu çok etkili kullanmak istiyor.”

Gazzeleştirme süreci
Dördüncü sayfanın sonundan itibaren Öcalan “Gazzeleştirme süreci” diye bir olgudan söz ediyor: “İşte devlet nezdinde stratejik güç yakalamışlar, Karayılan da dedi, füzeler bilmem neler verilmiş. Bu görmezden gelinirse Süleymaniye’den Afrin’e kadar bir Gazzeleştirme planı devrede. İsrail bunun bütün alt yapısını hazırlamış. Her gün Gazze Gazze diyorlar ama Gazze bitti. İsrail, patlayıcı değeri çok yüksek bir maddedir. İsrail, bu Gazzeleştirme sürecine Kürtleri de dahil etmek istiyor. Bunun önünde tek engel benim. Diyorlar ki ‘Bitmiş tükenmiş adamı niye karşımıza çıkarıyorlar?’ Sen böyle devam edersen, bu kafa ile devam edersen... PKK hazır hatta bazıları öfkeliymiş. Ben aradan çıksam, asıl savaşı şimdi başlatmaya hazırdık demişler işte. Bu felaket olur. Gazzeleşme dediğim bu. Netanyahu ve Trump yeni anlaşma yaptılar, planlar yapıyorlar. Bizim barış şeyi Ortadoğu’da yürüyecek. Vuruştuk, on tane Gazze yarattık, ne oldu! Kobani için de düşer, düşmek üzere deniliyordu, tuzak!”
Nihayet beşinci sayfada Zanyar’ın ekran görüntüsünü sosyal medyada paylaştığı bölüme geliyoruz. Şöyle diyor Öcalan: “İkinci İsrail diyorlar ya, var zaten. Benimki değil, senin desteklediklerindir ikinci İsrail. Post-İsrail yani. Nedir? İsrail’i Ortadoğu’da stratejiyi kuran hegemon güç olarak inşa etmek istiyorlar. Netanyahu-Trump gidiş gelişleri bunun içindir. Beş aşamalı bir stratejidir. İlk üç aşama olarak Gazze, Lübnan, Suriye bitti. Geriye iki aşama, İran ve Türkiye kaldı. Bu stratejinin olmazsa olmazı Kürtlerdir. Bu ilişkiyi İsrail nasıl ele geçiriyor, nasıl kullanmak istiyor? Şu an İsrail’in tek derdi beni ortadan kaldırmak. Kandil’in aklı yerinde değil ki bunu engelleyebilsin. Yerleşim itibariyle böyledir, Kandil İran’ın, SDG ise İsrail’in etkisindedir. Bunu ancak ben engelleyebilirim.”

“İsrail imana gelir”
Öcalan’ın İsrail’den söz ederken sık sık Suriye’ye, Kürtlerin yönetimindeki SDG’ye atıfta bulunması şaşırtıcı değil: “Biz kirli iş yapmıyoruz, Kürtleri satmıyoruz. Ben kendimi savunma ustasıyım. Ama şimdi ihanet etti, Kürtlere statü dayattı, hayır! Müzakere edilir, ona göre durum konuşulur. Olmazsa işte İsrail devrededir. (Yetkiliye doğru) İşte senin gibi bir arkadaşın oturuyordu orada. Ben SDG yüz binlik olur dedim, o bozuluyordu, sen bozulmuyorsun, ama oldu. İsrail kendi Haşdi Şabi’sini yaratmış. Karayılan demiş, 800 km’den kendimizi savunabilecek tekniğimiz var demiş. Nereden bulurlar bunu? Ya İran vermiştir ya İsrail.”
Devamında Öcalan’ın, görüşmedeki devlet görevlilerine hitaben “Şu an işbirlikçi bir Kürt kesimi var. Bugün sizinle yarın İsrail ile işbirlikçilik yapar” demiş olduğunu da not düşelim.
Öcalan yedinci sayfada “Ben Marksizmi kökten revizyondan geçireceğim” diye başladığı sözlerinde de konuyu yine İsrail’e getiriyor: “Türkiye’deki barış gerçekleşmesi kesinlikle bölgeyi etkiler. Dünyaya da yansır. Biz bir ay çalışalım, İsrail’i de durdurabilirim, Gazze tipi çılgınlıklar yapmama konusunda. Kürt stratejisini engellersem İsrail imana gelir.”

“Ülkemiz Türkiye”
Görüşmenin sonlarına doğru söyledikleri Öcalan’ın yeni çözüm sürecindeki hedefini gösteriyor: “Türkiye büyük bir demokratizasyon sürecine giriyor. Ancak çocuk olan bunu anlamaz. Stratejik üstünlük Türkiye’ye geçiyor. Stratejik üstünlüğü İsrail’e verelim mi, ne diyecek bu lafazan kalemşörler? Kürt gerçekliği kimle ilişki kurarsa, İsrail’le, İran’la, stratejik üstünlük ona geçer. Ülkemiz Türkiye diyoruz, burayla hareket ediyoruz, e sen niye karşı çıkıyorsun? Ortadoğu’da sana stratejik üstünlük geliyor. Bunu hegemonya anlamında söylemiyorum, moral değerler açısından söylüyorum.”
Son olarak Öcalan’ın İsrail konusunu nasıl önemsediğini iyice göstermek için “Buranın benim için en büyük avantajı Mossad’ın etki alanından uzak olmasıdır. (Yetkili yine başı ile onayladı) İsmail Haniye’yi nasıl vurdular. İşte Cumhurbaşkanı da gitti (Reisi’nin ölümünü kastediyor), kuşkulu mu, kuşkulu. Hizbullah liderlerini silip süpürdüler. Burası güvenlikli ama buraya da sızabilirler” demiş olduğunu da hatırlatalım.
13 sayfalık görüşme notları okuduğunuzda ilk bakışta sanki Prof. Necmettin Erbakan’ın İsrail karşıtı metinlerinden biriyle karşı karşıya olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ancak arada ciddi bir fark var: Öcalan’ın -en azından bu metinde- İsrail’e ve Yahudiliğe karşı herhangi bir antipati, nefret gibi duygular beslemediğini görüyoruz. Buna karşılık İsrail’in bölgenin en belirleyici gücü olmasını istemediğini, bunu engellemeye yönelik stratejileri benimsediğini ve bu bağlamda Türk devletiyle bir tür “stratejik ortaklık” arayışı içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Hal böyle olunca Öcalan’ın Ankara ile pazarlığında İsrail’in yanında ya da karşısında olma seçeneğini elindeki en güçlü kart olarak kullandığı anlaşılıyor.
Bütün bunlar yeni çözüm sürecindeki temel motivasyonun “iç siyaset” mi yoksa altüst olan bölgesel dengeler mi olduğu tartışmasına ciddi katkıda bulunuyor.
Son not: Bu görüşme İsrail’in İran saldırılarından önce yapıldı. Yani Öcalan’ın “İlk üç aşama olarak Gazze, Lübnan, Suriye bitti. Geriye iki aşama, İran ve Türkiye kaldı” demiş olduğunu akılda tutma iyi olabilir.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.06.2025 Öcalan’ın İsrail ile, İsrail’in Öcalan ile ne alıp veremediği var?
14.06.2025 Erdoğan CHP’yi yeniden istediği kıvama getirebilir mi?
11.06.2025 Yeniden: Özgür Özel mucizesi
08.06.2025 CHP’nin önündeki en ciddi engel: “Küçük olsun bizim olsun” anlayışı
07.06.2025 Gizli tanıklar ve itirafçılarla adalet tesis edilir mi?
01.06.2025 CHP siyasi iktidarın kızıştırmak istediği iç krizini tabanına başvurarak aşabilir
30.05.2025 Mehmet Baransu’yu hatırlıyor musunuz?
30.05.2025 Haftaya Bakış (269): Sivil anayasa tartışmaları | Kılıçdaroğlu'nun beklenen açıklaması | İnfaz yasasında gecikme
30.05.2025 İktidar yeni anayasa sürecinde muhalefeti bölebilir mi? | Özlem Kaygusuz yorumladı
29.05.2025 Günümüz Türkiyesi’nde İslamcılık ve Kürtler
15.06.2025 Öcalan’ın İsrail ile, İsrail’in Öcalan ile ne alıp veremediği var?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı