PKK ile Hizbullah hellalleşip kucaklaşabilir mi?

11.04.2013 Vatan

Pazartesi günü Dicle Üniversitesi'nde PKK ve Hizbullah çizgisine yakın öğrenciler arası da çıkan olaylar dün de sürdü. 1990'ların başındaki PKK-Hizbullah çatışmasının yeniden başlama ihtimalini gündeme getiren bu kavgaya büyük medyanın ilgisizliği manidar. Hal böyle olunca devreye büyük ölçüde sosyal medya giriyor ve bu tür mecralarda, büyük ölçüde kim oldukları ve gerçek niyetleri tam olarak saptanamayan bazı kişi ve odaklar tarafından üretilen ve çatışmayı tırmandırmaya yönelik haber ve yorumlar ön plana çıkabiliyor.
Çünkü Salı günkü yazımızda (Yine PKK Hizbullah çatışması mı?) da ifade ettiğimiz gibi, bölgenin iki önemli toplumsal-siyasi gücü olan PKK ile Hizbullah söz konusu olduğunda başka faktör ve aktörleri de hesaba katmak zorundayız. Daha açık söyleyecek olursak, PKK ile Hizbullah kendi aralarındaki ilişkileri (veya ilişkisizlikleri) kendi başlarına belirleme şansına geçmişte pek sahip olmadılar ve bu durum pekala bugün de geçerli olabilir.
Nitekim son gerginlikte de, her iki tarafın birbirini karanlık hesap ve ilişkilere sahip olmakla, en azından, bilmeyerek de olsa birtakım karanlık odakların oyununa gelmekle suçladığını görüyoruz. Kuşkusuz bu karşılıklı ithamların ne derece doğru ya da yanlış olduğunu saptamamız, en azından şu aşamada mümkün değil. Kaldı ki böyle bir zorunluluk da yok. Eğer her iki taraf da çatışmanın yanlış olduğunu görüyor ve söylüyorsa (ki resmi açıklamalar bu yönde) kim oldukları belirsiz kişi ve odakları suçlamak yerine daha sorumlu davranıp çatışma ihtimallerinden uzak durabilir ve sözünü ettikleri çevrelerin oyunlarını boşa çıkarabilirler.

Kapanmayan defterler

Ancak bu hiç de kolay olacağa benzemiyor çünkü her iki taraf da, her ne kadar bir kan davası gütme iddiasını dillendirmemekle birlikte, geçmişte aralarında yaşanan son derece acımasız ve kanlı çatışma döneminin izlerinden ve etkisinden tam olarak sıyrılabilmiş değiller. Dolayısıyla bugünü de büyük ölçüde geçmişin refleks ve kalıplarıyla tahlil etme yoluna gidiyorlar.
Şunu biliyoruz: Her iki taraftan da büyük kayıplara neden olan PKK-Hizbullah çatışması 1990'ların ortasında adı konmamış bir tür ateşkesle birdenbire sona erdi. O günden bu yana ülkenin dört bir tarafında iki hareket arasında irili ufaklı sürtüşmeler oldu ancak genel bir çatışma haline asla dönülmedi. Bununla birlikte taraflar biraraya gelip geçmişin defterlerini kapatma yoluna da gitmediler. Yani Abdullah Öcalan'ın son Newroz mektubunda Türklere yönelik dile getirdiği "helalleşme ve kucaklaşma" Kürtlerin iki önemli hareketi arasında yaşanmadı.

Sürecin geleceği

Diyarbakır'daki son olayların tam da yeni İmralı sürecinin ivme kazandığı bir anda patlak vermesi bir dizi komplo teorisini de beraberinde getirdi. Hükümetin ilgisizliği ve polisin olayları önleme konusunda bariz bir şekilde yetersiz kalması gibi olgular da bu tür spekülasyonları güçlendirdi. Bu türden iddiaları göz ardı etsek bile bu kavganın çözüm sürecine olumsuz etki edeceği muhakkaktır. Her iki tarafın da süreç hakkında pozitif bir tutuma sahip oldukları düşünüldüğünde olup biteni anlamanın iyice zorlaştığı da açık.
Durumu daha da netleştirmek adına şu soruları sormak kaçınılmaz: Bölgenin önde gelen iki partisi BDP ile Hüda-Par, bir bakıma bindikleri dalı kesmek anlamına gelecek olan bu kavgayı neden engelleyemiyorlar? Engellemek mi istemiyorlar? Yoksa onların çabaları bile kavganın yatışması için yeterli olmuyor mu?
İşte bu hayati soruların cevabını bizzat yerinde aramak için bugün foto muhabiri arkadaşım İlker Akgüngör ile Diyarbakır'da olacağız. Yarın olayın taraflarının ve tarafsız gözlemcilerin görüşlerini Vatan'da okuyabilirsiniz.



İLGİLİ YAZILAR
18.12.2012 Hüda-Par ne yapar?

Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
23.04.2025 Transatlantik: İran'la nükleer müzakere | Harvard Trump'a direniyor
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
19.04.2025 Birinci ayında 19 Mart: Bundan sonra neler olabilir?
18.04.2025 CHP mucizesi
18.04.2025 19 Mart partileri ve liderleri nasıl etkiledi? | Burak Bilgehan Özpek anlattı
18.04.2025 Haftaya Bakış (263): Cumhur İttifakı'nın geleceği | 19 Mart'ın bilançosu | Kanal İstanbul yeniden gündemde
18.04.2025 Mehmet Şimşek'in koltuğunu kim sallıyor? Ümit Akçay anlattı
17.04.2025 Nezih Onur Kuru yanıtladı: 19 Mart seçmende neyi değiştirdi?
17.04.2025 Troller “CHP’ye kayyum” konusunda neden ve nasıl çuvalladı?
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı