Başörtülü milletvekili için geç bile kaldık

22.03.2011 Vatan

Türkiye çoktan seçim havasına girmiş durumda. Ama şu ana kadar CHP’nin “aile sigortası”, “bedelli askerlik” gibi vaatleri dışında ilginç bir gelişmeye tanık olmadık. Ortada dolaşan aday adaylarının çoğu bildik isimler; yeni isimlerin çoğu da eskilerin kopyası gibi duruyor. Bu çöl görüntüsünün ortasında, dün startı verilen bir kampanyanın heyecan verdiğini söyleyebilirim: “Başörtülü aday yoksa oy da yok.”

İslami kesimdeki kadın hareketinde aktif bir şekilde yer alan ve bu faaliyetleri nedeniyle çoğu kamuoyu tarafından tanınan bir grup başörtülü kadının, örtülü olmayan bazı hemcinslerinin desteğini de alarak başlattıkları bu kampanya kimilerine “marjinal” bir çıkış olarak gelebilir. Tam tersini düşünüyorum. Çünkü:



1) 1980 sonrası siyasal hareketlere başörtülü kadınların bir ölçüde damga vurduğunu söyleyebiliriz. Bunun birinci nedeni, hiç kuşkusuz türban/başörtüsü tartışmasının hep gündemin ön sıralarında yer almasıdır. Ancak başörtülülerin, başta Refah Partisi (ve onu izleyen partiler) olmak üzere birçok siyasi partiye muazzam bir dinamizm kazandırdıklarını da biliyoruz.

2) Yine 1980 sonrası, devletten gelen baskıların da etkisiyle birlikte başörtüsü daha yaygın ve daha görünür bir olgu oldu. Bunun sonucunda başörtülülerin çok kalabalık ve güçlü bir seçmen kitlesi oluşturduklarını görüyoruz.

3) Başörtülü kadınların eğitim seviyesi son yıllarda alabildiğine yükseldi. Buna paralel olarak iş dünyasında ve her türden sosyal yaşantıda daha fazla yer almaya başladılar. İçlerinden bir kısmı, siyaseti profesyonel olarak seçti veya seçmek istedi, ama sırf örtüleri nedeniyle seçilme haklarından feragat etmek zorunda kaldılar.

4) Merve Kavakçı olayı Türkiye’nin yakın tarihinin en büyük ayıplarından biridir. Eğer 28 Şubat süreciyle tam anlamıyla hesaplaşılmak isteniyorsa, TBMM’ye başörtülü milletvekillerin girmesi olmazsa olmaz bir şarttır. (Bu noktada Leyla Zana ve Hatip Dicle’nin yeniden milletvekili adayı olduklarını hatırlatalım. Eğer son anda yasal bir engel çıkarılmazsa Zana ve Dicle’nin TBMM’ye dönmeleri zor olmayacak ve bu sayede Türkiye, Meclis çatısı altında yaşanmış bir başka ayıbıyla yüzleşme ve hatadan dönme şansına kavuşacak)

Kim ne yapar?

Daha çok madde sıralayabiliriz. Toparlayacak olursak, başörtülü milletvekilleri Türkiye’nin normalleşmesi ve demokratikleşmesinin zorunlu ve daha fazla ertelenemez bir aşamasıdır. Eğer siyasi partiler isterlerse, öncelikle kendi içlerinden, ardından yakın çevrelerinden, milletvekilliğini, hatta daha üst görevleri hak eden çok sayıda kadın aday bulabilirler.

Peki partiler buna hazır mı? SP, BBP ve baraj sorunu olan bazı küçük partilerin listelerin üst sıralarına başörtülü isimler yerleştirmeleri hiç şaşırtıcı olmaz. Ama dikkatlerin esas olarak AKP, CHP, MHP ve BDP’ye yoğunlaşacağı tabiidir. Nitekim kampanyayı başlatanlar öncelikle AKP Lideri Erdoğan’ı “28 Şubat’ın kalıntısı olan başörtüsü ayrımcılığına karşı çıkmaya ve AK Parti saflarında siyaset yapmak üzere başvuruda bulunan başörtülü kadın milletvekili aday adaylarına seçilebilecek sıralardan listelerde yer vermeye” davet ettiler. Bülent Arınç daha önceki bir demecinde “Başörtülü aday konusunda kaygılarım var” demişti ancak Erdoğan’dan henüz bağlayıcı bir açıklama duymadık. Herhalde tavrının ne olduğunu listeler açıklandıktan sonra anlayacağız.

İkinci olarak akla MHP geliyor. 1999’da Nesrin Ünal başörtülü olarak bu partiden milletvekili seçilmişti ama Kavakçı’dan farklı olarak TBMM’de başını açmıştı. Bu sefer ne olacağı belirsiz. Geriye CHP ve BDP kalıyor ki bu iki partinin de herhangi bir şekilde başörtülü aday gösterebileceğine dair ortada herhangi bir işaret yok.

Halbuki CHP ve BDP’nin böyle bir adım atması halinde Türkiye’deki tüm ezberlerin bozulacağı ve gerçek normalleşmenin işte o zaman yaşanacağı aşikârdır.

***


Newroz kutlamaları dönüşü kaza geçiren BDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’ye acil şifalar diliyorum.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
29.06.2025 Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun birbirlerinden medet umması ne anlama geliyor?
28.06.2025 Kemal Kılıçdaroğlu mucizesi
27.06.2025 “Türkiye’de seçimle iktidar değişimi dönemi kapandı” mı gerçekten?
26.06.2025 Cübbeli olmak değil, Cübbeli kalmak zor
25.06.2025 Fatih Altaylı Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı: “İspanya’dayken AKP’li bazı dostlar arayıp ‘gelme tutuklayacaklar’ dedi, sinirlendim ve geldim”
25.06.2025 Bir hayal kırıklığı olarak Kemal Kılıçdaroğlu
24.06.2025 CHP oyun bozmaya devam ediyor
23.06.2025 Yanıbaşımızda ülkeler birbirleriyle, biz ülke olarak birbirimizle savaşıyoruz
22.06.2025 “Öcalan Kürtleri satıyor” koalisyonu
22.06.2025 Fatih Altaylı’nın tutuklanması bize neler söylüyor?
29.06.2025 Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun birbirlerinden medet umması ne anlama geliyor?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı