CHP kayyumlarının videosunun düşündürdükleri

06.09.2025 medyascope.tv

6 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Türkiye'nin gündeminde Cumhuriyet Halk Partisi'nin İstanbul İl Örgütü'ne 2 Eylül'de kayyum atanması var. Sürekli bir şeyler gelişiyor ve dün kayyum il başkanı, kayyum il başkanı diyelim, Gürsel Tekin kendisiyle beraber kayyum atanan dört arkadaşıyla birlikte bir videoyu sosyal medyadan paylaştı, 2 saat 13 dakika. Kendisine CHP İstanbul İl Başkanı sıfatını uygun görmüş ve orada kendisini ve diğer arkadaşlarını anlatan bir video. Çok çarpıcı bir video. Çarpıcı dediğim, yani dün ben de sosyal medyada şöyle dedim: ''40 yıllık gazeteciyim, böyle bir olay hatırlamıyorum. Nasıl tanımlayacağımı da bilmiyorum. Zorlanıyorum.'' dedim. Biraz şimdi o zorlanmayı aşmak lazım.
Şimdi burada şöyle diyor Gürsel Tekin: ''Ben 3,5 yıl il başkanlığı yaptım, CHP'liyim ve önümüzdeki günlerde krizi çözmek adına, demokratik kurallar içerisinde görev yapacak dört tane çok tecrübeli, deneyimli CHP kökenli arkadaşlarımızla biz göreve başladık.'' Ortada bir kriz mi var? Bu krizi CHP mi çıkardı? Demokratik kurallarla bunu nasıl çözeceksiniz? Ortada bir kriz falan yok. Siyasi iktidarın doğrudan CHP'ye bir müdahalesi var ve bu müdahale sonucunda iktidarın yaratmak istediği bir kriz var. Gürsel Tekin ve arkadaşları kayyum olmayı kabul ederek iktidarın çizdiği bu sınırları kabul etmiş oluyorlar ve ondan sonra ‘‘demokratik kurallarla bu krizi yöneteceğiz’’ diyorlar. Ve işte, ‘‘Tutsak arkadaşlarımız var, tutuklu arkadaşlarımız var. Operasyonlar var, belediyelerimizde operasyonlar var’’ vesaire vesaire. ‘‘Bunlarla mücadele edeceğiz’’ diyor Gürsel Tekin. Ama biliyoruz ki 19 Mart'tan bu yana CHP'nin mevcut yönetimi ve özellikle İstanbul örgütü, Özgür Çelik'in başkanı olduğu İstanbul örgütü gerçekten şaşırtıcı bir performans sergiliyor. CHP sürekli meydanlarda, sürekli gündemi belirliyor. Operasyonlar sürmesine rağmen iktidara teslim olmayan bir CHP var ve İstanbul örgütü var. Böyle bir durumda Gürsel Tekin ''biz bu olaya el atacağız'' diyor ama olaya el atmasını gerektirecek bir durum yok.
Yani burada var olmayan bir krizi, bir kriz varmış ve kendisi kurtarmaya gelmiş gibi, kendisini ve arkadaşlarını kurtarmaya gelmiş gibi tarif ediyor. Ama burada temel soru şu: Kim sizi buna uygun gördü? Diyelim ki CHP'nin bir krizi var. CHP bir kriz yaşıyor ve CHP bu krizi kendi içinde, kendi kadrolarıyla çözmek istiyor. Bunun mekanizması nedir, nasıl yapılır? Bir oylama mı olur? Delegeler mi toplanır? Parti üyeleri mi toplanır? Mesela Ekrem İmamoğlu için dayanışma sandıkları kuruldu, şu oldu, bu oldu. Burada böyle bir şey yok. Mahkeme atıyor. Neye istinaden atıyor? O da dava için başvuru yapan kişinin verdiği bir dilekçeye göre, o kişi bu isimleri veriyor, mahkeme verdiği isimler içerisinden beşini uygun görüyor. Yani bir CHP delegesi mahkemeye başvuruyor, birtakım iddialarda bulunuyor. Mahkeme bu iddiaları ciddiye alıyor, ara karar veriyor ve o bir kişinin gösterdiği isimlerden beşini atıyor. Ve Gürsel Tekin bunların en başında tabii. Ve Gürsel Tekin belli ki bu süreçleri biliyor ve kabul ediyor ve ''kolları sıvadık, işte CHP'yi biz kurtaracağız'' diyor. Buna kim inanır? Kendisinin de inandığını sanmıyorum. Burada bambaşka bir şey var.
Ama buradaki önemli olan husus şu: Bunu başı eğik bir şekilde kabul etmiş değil, tam tersine hak edilmiş bir şey gibi sunuyor ve ondan sonra tanıtıyor. İşte diyor ki, ''Zeki Başkan doğduğu günden itibaren Cumhuriyet Halk Partili'' diyor. Zeki Şen, doğduğu günden beri Cumhuriyet Halk Partili… Neyse. ‘‘Ondan sonra değişik kademelerde görev yaptı. İlçe başkanlığı yaptı.’’ diyor. ‘‘Hasan kardeşimiz,’’ diyor, Hasan Babacan, ‘‘o da il başkan yardımcılığı yaptı, ilçe başkanlığı yaptı. Müjdat kardeşimiz, Müjdat Gürbüz — diğer yanındaki kişi — o da köklü bir Cumhuriyet Halk Partili. O da ilçe başkanı. Erkan kardeşimiz, Erkan Narsap, işte hepimiz Cumhuriyet Halk Partiliyiz’’ vesaire. Yani şimdi milyonlarca üyesi olan bir partiden bahsediyoruz. İstanbul'da herhâlde on binlerce üyesi olan bir partiden bahsediyoruz. Yüzlerce yöneticisi olan bir partiden bahsediyoruz. İstim üzerinde olan, daha yeni Zeytinburnu'nda binlerce kişiyi toplamış bir partiden bahsediyoruz ve bunun içerisinden beş kişiyi mahkeme seçiyor ve bu beş kişi de ''çekilin, biz…'' diyerek, hani filmlerde vardır ya, ''durun ben doktorum'' yani kurtarmaya geliyor. Kurtulmak ihtiyacında olan bir CHP yok. Yaratılan, iktidar eliyle yaratılmaya çalışılan, hukukla hiçbir alakası olmayan bir kriz var. Ve belli ki bu kriz baştan itibaren iktidarın bilgisi dâhilinde CHP içerisindeki birtakım kişilerin dâhil olmasıyla beraber yaratılmış ve sonuçta bu video çekiliyor ve bu videoyla Cumhuriyet Halk Partisi'ni, İstanbul örgütünü sahiplenme iddiası.
Ama sonra ne oldu? Yani düşünün, şu video çekildi. Bu videodan bir süre sonra, birkaç saat sonra Hasan Babacan baktık CHP il merkezine gitti. Orada Özgür Çelik'le, Ali Mahir Başarır'la, başka CHP yöneticileriyle görüştü. Birlikte fotoğraf verdiler, gazeteciler onları kaydetti ve sonra kendisi dedi ki: ''Ben bu işte yokum.'' Ayrıldı. Hasan Babacan, tekrar bakacak olursak solundaki kişi, yani bir yanına aldığı kişi Hasan Babacan ayrıldı. Daha sonra bir radyo canlı yayınına bağlanan Müjdat Gürbüz canlı yayında o da ayrıldığını ilan etti. Geriye kaldı üç kişi. Bir tane fotoğraf var, sosyal medyada gördüm, birisi yapmış, çok yaratıcı. Sol yanı, sağ yanı boşaldı, üç kişi kaldılar. Yani her an iyice sayı azalabilir.
Yani, nasıl diyeyim? Şimdi dilimin ucuna gelen kelimeleri söylemek istemiyorum ama gerçekten insan böyle bir video yaparken, böyle bir çıkış yaparken biraz düşünür. Diğerlerinin ben açıkçası hiçbirini bilmiyordum ama Gürsel Tekin'i biliyorum. Yıllardır biliyorum. Tanışıklığım da var, muhabbetim de var. Ama hâlâ diyorum, yani bunu nasıl yapar insan? Yani kayyumluğu kabul ediyor, onu nasıl kabul eder? O ayrı bir husus. Bir de böyle bir video, böyle CHP İstanbul il başkanı titriyle falan… Ve şimdi pazartesi günü il binasına gideceğini söylüyor kendisini destekleyenlerle ve bazı eski İstanbul il başkanlarıyla. Ve bütün bunları niçin yapıyor? ''Bize güvenin. Biz Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilkeleri, kuralları, gelenekleri neyi gerektiriyorsa onu yapacağız.''
Ben CHP'li değilim, hep söylüyorum ama bütün sülâlem CHP'li. CHP'nin gelenekleri denen şeyin içerisinde böyle bir şey hatırlamıyorum. CHP içerisinde çok kavga oldu, çok bölünme oldu, ayrı partiler kuruldu, şu oldu, bu oldu. Ama devlet eliyle atanmış birileri kalkıp da parti üzerinde seçilmiş insanların yerine ''siz çekilin, biz geliyoruz çünkü mahkeme bizim daha iyi CHP'li olduğumuza karar verdi'' dediğine asla tanık olmadım. Ve işin ilginç yanı tabii ki şu: CHP yıllardır ana muhalefet partisi ve en büyük argümanı, en büyük iddiası da Erdoğan yönetimini devirmek. Erdoğan yönetiminin yargıyı siyasallaştırdığı önermesiyle hareket ediyor ve bununla mücadele ediyor ve Erdoğan yönetiminin yargısı tarafından atanmış olmaya hiçbir ses çıkartmayıp kriz çözme için kolları sıvayıp ondan sonra da, nasıl denir, işte ‘‘en sahici CHP'liyiz, doğduğu andan itibaren Cumhuriyet Halk Partiliyiz’’ oluyor. Bakalım devamını nasıl getirecekler.
Bitirmeden şunu bir söyleyeyim, ithafa gelmeden önce; dünkü yayında giydiğim tişört yüzünden çok laf işittim, kayınvalidem Tülay Hanım başta olmak üzere. Ya izin verin, stüdyodaki konuklu yayınlarda vesaire takım elbise kravatla gidiyorum. Arada nefes alalım. Yazın tişört giyiyorum, tişörtle devam edelim. Ama sizin hatırınız için yarınki kaydı gömlekle yapmaya karar verdim, onu söyleyeyim. Ama tekrar arkadaşımız gösterirse o videoyu, yani şöyle bir kıyafetle çıkmak yerine tişörtle çıkmak da pekâlâ olabilir diyerek affınıza sığınıyorum.
Peki bugün ithaf kime? Tabii ki şu ana kadar herhâlde gelmiş geçmiş en yakışıklı, bana göre, erkek oyuncu Marcello Mastroianni. Yani bir efsane, bir efsane. 96 yılında hayatını kaybetmiş, İtalyan. Ama Avrupa'nın değişik yerlerinde de, Fransa'da mesela çok filmde oynadı, Amerika'da çok filmde oynadı. Aşk filmleri ilk akla geliyor ama bence Marcello Mastroianni İtalya'nın özellikle ve bazen başka ülkelerin de iyi yönetmenleriyle çok iyi filmler çevirdi. Zaten onun ilk ciddi çıkışı Fellini'nin ‘‘La Dolce Vita’’, ‘‘Tatlı Hayat’’ filmi. 1960 yılında çekilmiş. Ardından yine ‘‘8½’’ yine Fellini'yle. Ama onun dışında çok sayıda, mesela İtalyan sinemasında benim için en favori olan, bir yayını da ona ithaf edeceğim, Antonioni'nin filmlerinde de oynamış. Fransız yönetmenlerin filmlerinde de oynamış. Ama hep aklıma şu gelir: İki tane film vardır, birkaç yıl arayla çekilmiş, ‘‘İtalyan Usulü Evlilik’’ ve ‘‘İtalyan Usulü Boşanma’’ diye. Orada özellikle ‘‘İtalyan Usulü Boşanma’’, zengin adamın Katolik olduğu için karısını boşayamaması ve genç bir sevgilisi var, onunla evlenememesi üzerine kurulu bir filmdir. Çok olağanüstü bir finali vardır. Onu biliyorum. Ve bugün çalışırken Marcello'nun hayatına falan baktığımda şunu gördüm, bilmiyordum; evli, çocukları var ama sonra gerçekten sinemanın gelmiş geçmiş en güzel oyuncularından Faye Dunaway ile bir ilişki yaşıyor. Uzun bir ilişki. Faye Dunaway evlenip çocuk yapmak istiyor ama Marcello, ''Ben Katoliğim, karımı boşayamıyorum'' diyor, tıpkı o filmdeki gibi ve ilişkileri belli bir süre sonra bitmiş. Çok şaşırdım açıkçası. Ama daha sonra çok sayıda kadınla ilişkisi oluyor. Mesela Catherine Deneuve'le çok uzun bir ilişkisi var ve ondan bir çocuğu da oluyor. Boşanmadığı karısı çocuğu sahipleniyor. Böyle ilginç bir hayatı olan muazzam bir oyuncu. Hâlâ onun Sophia Loren'le oynadığı filmler şu anda geliyor gözümün önüne. Filmin adını şimdi hatırlayamadım ama çok muazzam bir filmdi. Gerçekten çok büyük bir oyuncuydu. Ruhu şad olsun diyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
06.09.2025 CHP kayyumlarının videosunun düşündürdükleri
05.09.2025 Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin ve destekçileri ne yapmak istiyor?
04.09.2025 Erdoğan sonrası dönem için muhalefeti etkisizleştirme operasyonları: Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
04.09.2025 Yunus Emre değerlendiriyor: CHP bugüne kadar ne yaptı? Bundan sonra ne yapacak?
04.09.2025 CHP’nin silahları: Ahlak, cesaret ve millet
03.09.2025 Murat Sabuncu değerlendirdi: CHP pes ederse…
03.09.2025 Hilmi Hacaloğlu ile söyleşi: CHP tuzağa düşer mi?
03.09.2025 Şule Özsoy Boyunsuz anlattı: 2 Eylül darbesinin hukuki boyutu
03.09.2025 19 Mart’tan sonra 2 Eylül darbesi: CHP yine teslim olmayacağa benziyor
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı