Gazze’nin bir geleceği var mı? Yusuf el Şerif ile söyleşi

09.07.2025 medyascope.tv

9 Haziran 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler, iyi bayramlar. Madleen Gemisi’nin başına gelenleri gördük, duyduk ve bir kere daha Gazze gündemimize geldi. Gazze unutturulmak isteniyor fakat var ve sürüyor hâlâ, acılar sürüyor. O zaman şöyle bir soru sormak isabetli olur diye düşündüm: Gazze'nin bir geleceği var mı? İşte bunu Körfez'de çalışan meslektaşımız, Filistinli arkadaşımız Yusuf el Şerif'le konuşacağız. Tabii ki Yusuf, bilmeyenler için söyleyelim, Filistinli aynı zamanda. Yusuf, orada çok yankı bulmamış anladığım kadarıyla ama Türkiye'de bu Greta Thunberg ve arkadaşlarının yolculuğu – ki bugün gözaltına alındılar, İsrail el koydu – bu olay, Gazze'deki ablukayı kırmaya yönelik bu sembolik olay da bugün tamamlandı. Niye sizin oralarda Arap medyası mesela genel olarak bu konuya çok fazla ilgi duymadı?
Yusuf el Şerif: Evet, ilk önce merhabalar. İyi yayınlar diliyorum. Önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, bununla da gurur duyuyorum. Filistin asıllıyım, evet. Şöyle, şimdi Ruşen Bey, siyaset konuşalım. Yani duyguları bir kenara bırakalım ve gerçeği görelim. Filistin davası tasfiye edilmek isteniyor, tasfiye ediliyor aslında ve Amerika çok büyük baskı yapıyor, İsrail çok büyük baskı yapıyor ve isteniliyor ki bütün bölgenin ülkelerinden özellikle Filistin üzerinde daha fazla etki ve konuşan ülkelerinden, ses çıkarmayın. Yani fazla resmi olarak ses çıkarmayın, ki resmi olarak fazla bir şey duymuyoruz. Yani yapılacak bir şey yok çünkü. Fakat bazı ülkeler, Avrupa olsun veya finans olarak birkaç Müslüman ülke olsun, bu gemi olayının arkasında duruyorlar. Bize şeyi hatırlatıyor, tabii ki siz daha iyi bilirsiniz, Mavi Marmara gemileri. Arkasındaki ülkeler aynı ülkeler. Kamuoyunu biraz daha fazla tatmin etmek için haber yapıyoruz, bir şeyler oluyor ama bu yüzden Arap ülkelerinde haber olarak değer taşımıyor, çünkü biliniyor ki burada bir etki olmayacak, herhangi bir sonuç elde edilmeyecek. Burada sadece duygular üzerinde bir şey yapılıyor. Elbette herkes tabii ki elinden geleni yapmalı. Yani ben bu geminin şeyini eleştirmiyorum ama biz biliyoruz ki bir şey olmayacak. Bu göstermelik bir çaba, belki iç kamuoyu için. Çünkü şöyle bir şey var aslında, ya İsrail'in üzerinde büyük bir etkiniz olacak ve yapacaksınız ya da karşı taraf, Hamas mesela — yani bu gemiyi finanse edenler Hamas'a yakın ülkeler, Ortadoğu'daki — bunlar Hamas'a ‘‘ya anlaşma yap, bu esir aldığın ya da kaçırdığın insanları, İsraillileri serbest bırak, ondan sonra bir şey yapabiliriz, gerçek bir şey yapabiliriz.’’ Sizinle son konuştuğumuzda bir şey konuştuk. Yani Arap ülkeleri Suriye olayında falan, başka ülkelerdeki olaylarda ilk defa Arap ülkeleri Amerika üzerinde bir etki sahibi oldu. Suriye'yi, yani Ahmed eş-Şara Donald Trump'ı ikna ettiler ve ‘‘Suriye'yi tanıyın, Ahmed eş-Şara yönetimini tanıyın, ambargoyu kaldırın, şeyleri kaldırın’’ ve ciddi bir şekilde Netanyahu'ya rağmen Arap ülkeleri Amerika üzerinde bir etki gösterdi. Peki, Arap ülkeleri niye bu etkiyi Gazze konusunda göstermiyor ya da gösteremiyor? Hamas yüzünden; çünkü Hamas İran'ın bir uzantısı diye görülüyor. İran'ın emirleriyle hareket ediyor. Filistin davası değil, İran'ın çıkarlarını öne çıkartıyor. Bu yüzden Arap ülkeleri diyor ki Hamas'a: "Ya serbest bırakınız şu elinizdeki esirleri, kaçırılanları, ondan sonra biz bir şey yapabiliriz Amerika'yla, Avrupa'da bir bahane olmasın." Çünkü Amerika, Batı, bütün ülkeler yani Batı dünyasındaki İsrail'in arkasında. ‘‘Evet, İsrail orada katliam yapıyor ama Hamas esirleri tutuyor, bırakmak istemiyor’’ diyor. Hatta bugün ve dün bir skandal ortaya çıktı. O da Muhammed es-Sinvar, Hamas'ın liderinin kardeşi, Yahya es-Sinvar'ın küçük kardeşi. O da askeri lider. Öldürüldü. İsrail ele geçirdi. Nerede saklanıyordu? Bir hastanenin altında. Yani İsrail burada müdahil olmak isteyen Araplara ve Filistinlilere, hatta Filistin yönetimine bir alan bırakmıyor; çünkü Hamas bütün yasakları, bütün yanlışları yapıyor ve ikrar ediyor bugüne kadar. O yüzden bu gemi iyi bir şey, sembolik bir şey ama üzerine büyük şeyler yüklemek pek bence doğru değil.

Ruşen Çakır: Sen de izliyorsundur, ‘‘Transatlantik’’in meraklısı olduğunu biliyorum. Ömer ve Gönül iki haftadır şeyi söylüyorlar; Trump'la Netanyahu arasında sorun olduğunu, kriz olduğunu söylüyorlar. Bu Amerika'nın İsrail'e öncelik verme tercihini değiştirmiyor olabilir ama Netanyahu'yla Trump arasında bir sorun olduğu söyleniyor. Bu sorun Filistinlilerin lehine birtakım gelişmelere yol açar mı, yoksa Filistin dışındaki diğer konularda özellikle İran konusunda mı yaşanır?
Yusuf el Şerif: Hayır, İran'la ilgili bu sorun sen de biliyorsun, arkadaşlarımız da biliyorlar. Trump bir Nobel Barış Ödülü hayal ediyor çünkü Obama almıştı, onun da ona takıntısı var. Bu yüzden İran nükleer sorununu barışçıl yollardan çözmek istiyor. Netanyahu bu barışçıl yolları baltalıyor. Bu yüzden arasında büyük bir sıkıntı var, bu bir. İkincisi, Filistin konusunda hayır, bir büyük bir şey yapmaz. Bunu anlamamız lazım. Yani ilk önce İsrail’in bir transfer projesi vardı: Gazze halkını Mısır'a taşıyalım, Sina'ya taşıyalım. Trump geldi, 7.29 Ve dediğim gibi bunu engellemek için, yani Ruşen abi şöyle açık bir şekilde söylemek gerekiyor: Filistin önemli bir dava ama Filistin halkı yönetim olarak, bir devlet olarak olabileceğini gösteremediler. İsrail bunu baltaladı tabii ki işgal gücü olarak; ama Filistinliler hakikaten hem Hamas konusunda, Hamas yani bir İran kolu olmakla, hem Mahmud Abbas ve yönetimi, Fetih yönetimi yolsuzlukla, insanların Hamas'la anlaşmamakla ısrarla anlaşamamakla böyle bir kavga içine girdiler ve bir ülke, bir yönetim olabileceğini gösteremediler. Şimdi Arap ülkeleri hep şey diyorlar: "Ya anlaşın, birlik olun, ondan sonra sizin adınıza biz bir şey yapmaya çalışalım." Ama olmuyor. Bu yüzden ben size açık söyleyeyim; bütün Körfez ülkeleri, birçok Arap ülkesi elini Filistin davasından çekti. Şimdi Mısır mesela, Mısır’ı düşünün. Sisi'yi beğenmeyebilirsiniz, sevmeyebilirsiniz, birçok şey söyleyebiliriz yani Sisi yönetimiyle ilgili. Ama ilk Gazze Savaşı olduğunda siyasal İslam propaganda yaptı. Dedi ki: "Amerika Sisi ile anlaştı, Gazze halkını Sina'ya alacak. Aslında bu iş bitmiştir, 50 milyar dolar alacaktır" falan filan, bayağı büyük bir propaganda oldu. Fakat baktık ki bugüne kadar bu transfer projesinin karşısında en dik duran Mısır çıktı. Yani bugüne kadar Mısır bu senaryoya karşı çıktığı için, Suudi Arabistan da karşı çıktığı için bu transfer olayı yapılamıyor. Buna rağmen şimdi Mısır baskı altında, yani Amerika'nın baskısı altında, ciddi bir baskı altında. Bu yüzden Mısır şu anda Türkiye ile ve İran'la biraz daha fazla diplomatik ilişkileri geliştiriyor. Ve herkes kendi çabasını göstermeye çalışıyor. Mısır transfer projesine karşı çıkıyor. Körfez ülkeleri yardım ve yemek göndermeye çalışıyor, çünkü İsrail'le ilişkileri var, bir şeyler göndermeye çalışıyorlar. Ama Hamas’ı bir bahane olarak Netanyahu çok iyi kullanıyor, yani ‘‘Hamas hâlâ orada, bilmem ne…’’ falan filan. ‘‘Bizim esirlerimiz...’’ Birçok kişi burada şeyi soruyor: ‘‘Ya Hamas ne istiyor?’’ Yani Gazze yerden silinmiş, halk ölüyor, asimilasyon projesi uygulanıyor. Peki Hamas bu elindeki kalan esirlerin karşılığında ne istiyor? Kimse bunu anlamıyor. Biz anlıyoruz, siyaset konuşuyoruz çünkü. Bana göre Hizbullah ve Hamas işlerini ancak Amerika ve İran nükleer projesi üzerinde anlaştıktan sonra çözebilir. Yani gerçekçi olalım. Hizbullah bir şekilde evet, silahları vermeye başladı, çekilmeye başladı Güney Lübnan'dan. Hamas bir yere kadar, işte birkaç tane esir ve kaçırdığı insanları serbest bıraktı; ama bırakmıyorlar, en sonuna kadar bırakmıyorlar çünkü İran'dan yeşil ışık bekliyorlar. İran'dan bu yeşil ışık gelmedikçe Hizbullah ve Hamas devam edecekler, sonuna kadar savaşacaklar, sonuna kadar direnecekler ve bu Arap ülkelerinin çabasını boşa çıkarır. Yani yapamazsınız ondan sonra.

Ruşen Çakır: Arada tabii ki şu soruyu sormak istiyorum: Türkiye burada bir aktör olarak var mı, yoksa dışarıdan sembolik birtakım açıklamalar, kınamalar, bunun ötesinde Türkiye bir şeylere dahil mi? Demin ‘‘Mısır Türkiye'ye yanaşıyor’’ falan dedin. Türkiye'nin aktif olarak Filistin davasına dahil olduğunu ben açıkçası görmüyorum, ama diplomatik birtakım temaslar yürütüyor olabilir, bilemiyorum.
Yusuf el Şerif: Hayır, Türkiye'nin orada etkin ya da görünebilecek bir rolü yok. Yapabileceği fazla bir şey yok. Yani mesela Türkiye'den bir açıklama çıkıyor bu gemiyle ilgili: "İsrail bir terörist ülke." Peki ama iki hafta önce Azerbaycan'da onlarla oturuyoruz, Suriye üzerinde etki paylaşımını konuşuyoruz. Yani biraz siyaset bunu gerektirir. Şimdi Türkiye'nin büyük dertleri var: Suriye derdi var, PKK derdi var ve bunlar Amerika ve İsrail'in etkisi altında. Bu yüzden Türkiye çok fazla bir şey yapamıyor bu konuda. Mesela ben ilginç bir örnek vereyim. Mesela Körfez ülkeleri, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri Gazze konusunda çok eleştiriliyor. Deniliyordu ki işte ‘‘bir şey yapmıyor, etmiyor’’ falan filan. Ama Gazze'ye gittiğinizde en fazla gıda yardımı, ilaç yardımı götürebilen ülke Birleşik Arap Emirlikleri. Neden? Çünkü İsrail'le hâlâ ilişkisi var ve bu ilişkisini — Ürdün de keza — bu şekilde kullanmaya çalışıyor. Fakat ilişkisi olmayan ülkeler, yani diplomatik ilişkiyi kesen ülkeler, Türkiye gibi mesela, yardım gönderemiyor çünkü İsrail'le diplomatik ilişkileri yok. Şimdi hakikaten Gazze olayını anlamak için ve onunla iyi davranmak için duygularımızı bir kenara bırakmamız lazım. Yani Filistin davasına hep duygularımızla baktık; çünkü bir işgal var, asimilasyon var, İsrail hakikaten bir terör devleti politikası uyguluyor, Filistinliler ölüyor. Fakat siyasette akıllı bir şekilde davranmayan, duygusallıkla davranan taraf her zaman kaybeder. Bu yüzden Filistin konusunda Filistinliler birlik olmadan bu Filistin davasından bir şey çıkamaz ve korkarım bu Filistin tasfiye edilecek bir dava.

Ruşen Çakır: Tam da bunu soracaktım. Böyle kriz dönemlerinde birtakım krizler, birtakım şeyler kendi içinde çözümler üretiyor. Mesela şahıslar çıkıyor, hiç ummadık anda bir yerde birisi, mesela Fransa'da Macron, çok buna benzemiyor ama bütün merkezin çöktüğü bir yerde Macron çıkıp merkezin adına başkan oluyor. Filistin davasında da mesela Arafat'ın ilk çıkışı belki böyle, başkaları böyle. Yani Filistin'de şu anda ben olabildiğince takip etmeye çalışıyorum, böyle insanların dikkat ettiği, önem verdiği, "Ya bu belki bir şeyleri yapar" diyebildiği bir şahıs ve kurum da göremiyorum. Var mı? Yani böyle bir diyelim ki küçük de olsa bir parti ya da mesela Lübnan'da yerleşik bir sürgündeki Filistinli bir entelektüel falan gibi, böyle bir kimse çıkmıyor mu? Çünkü bir Mahmud Abbas diyorsun, onun hiçbir şey yapamayacağını zaten yıllardır gördük. Hamas zaten bambaşka bir şey ve lider kadrosu sürekli elimine ediliyor. Yok mu hiç hakikaten Filistin'de bir heyecan yaratabilecek, açılım yapabilecek bir kurum?
Yusuf el Şerif: Eskiden vardı, rahmetli oldu. Bir Edward Said vardı Amerika'da yaşıyordu, Filistinli filozof, düşünür. Ondan sonra Saeb Erekat, o da en büyük Filistin broker'ı yani bu görüşmecisi. Ama o da koronada rahmetli oldu, vefat etti. Ama ondan sonra yok. Bu yüzden sizin bu dediğiniz çok çok önemli. Çünkü bir toplum eğer alternatif liderler, alternatif siyaset üretemiyorsa bu toplum mazlum olsa bile, ezik olsa bile siyasi bir şekilde bir hezimete mahkumdur. Mahmud Abbas ve Fetih yönetimi o kadar yolsuzluğa batmışlar ki Arap ülkeleri sürekli Fetih ve Filistin yönetimine, Mahmud Abbas'a diyor ki: "Ya kardeşim genç Filistinlileri eğitin, onlara imkan verin" falan. Israrla Fetih ve Mahmud Abbas ‘‘hayır’’ diyor. Şimdi en fazla büyük reform yaptılar, bir de Mahmud Abbas'a bir yardımcı koydular. Yani işte başkan yardımcısı, çünkü Mahmud Abbas ölürse kim olacak, işte yardımcısı olacak. Bu da Hüseyin el Şeyh. Hüseyin el Şeyh, Mahmut Abbas'ın kankası. Yani Fetih içinde herhangi bir reform umudu yok. Karşı tarafta Hamas'ı görüyoruz. Hamas, işte ‘‘direniş’’ diyorlar. Ben bunu bütün izleyen izleyicilere söylemek istiyorum: Filistin direnişi 1960'lı yıllarda başladı. Solcu örgütler, ondan sonra El Fetih, ondan sonra Ebu Ammar, işte Yaser Arafat falan filan. Hamas 80'li yıllarda ortaya çıktı, 20 sene sonra. Ne zaman? İran devriminden sonra çıktı. Ve onun başında, yani lütfen okuyalım, bazen okumuyoruz; Hamas'ın çıkış nedeni El Fetih'in laik siyasetlerine karşı çıkması. Yani siyasal bir İslam. El Fetih'i dinsizlikle suçluyordu. İlk çıkış nedeni bu. Filistin direnişi için falan, Filistin devleti için değil. Ve birçok Hamas lideri ‘‘Filistin diye bir devlet yoktur’’ diyorlar, ‘‘çünkü ümmet vardır.’’ Şimdi böyle bir toplumdan yani siyasi bir arayış çıkmadıkça, bir reform çıkmadıkça… Hem Hamas bütün entelektüelleri bertaraf etti çünkü siyasal İslam mantığıyla çalışıyor, artık lider var ve liderin arkasındaki insanlar var, hem Fetih, tırnak içinde, yani yolsuzluk içine batan insanlar ve liderler reform yapamayınca Filistin halkı sıkışmış kalmış. Arap ülkeleri ne yapacağını bilemiyor, şaşırıyor. Hamas da çok fazla kötü sınav veriyor. Yani ne istediğini belli etmiyor. Ve bir örnek vereyim mesela, bir ay önce Hamas çok önemli, en önemli esirini Amerika'ya verdi. İsmini şimdi unuttum ama Amerikalı İsrailli bir esir verdiler bayramdan önce, iki hafta önce. Nasıl verdiler? Amerika'nın temsilcisi Witkoff geldi Katar'a ve dedi ki: "Biz Hamas'la baş başa müzakere etmek istiyoruz." Hamas buna inanmış. Yani Hamas meşruiyet arıyor ve dedi ki: "Biz Amerika'yla baş başa masaya oturursak bu bir kazanım." Çok küçük düşünüyorlar, çok şey düşünüyorlar. Witkoff ne istedi? Dedi ki: "Ama bizim Amerikalı esiri bırakacaksınız." Hamas ilk defa karşılıksız en önemli esirini serbest bıraktı, Amerikalı İsrailli, orada çıktı. Sessiz sedasız, böyle şey yapmadan. Ondan sonra ne oldu? Bayramda Witkoff ‘‘eyvallah’’ dedi gitti ve İsrail daha fazla, daha sert bir şekilde vurmaya devam etti. Hamas pişman oldu. Hamas çok şaşkın oldu: "Ne oldu ya? Biz Amerika'yla masaya oturacaktık." Yani Hamas Amerika'yla masaya oturacaktı, öyle düşündü Hamas. Siyasal olarak çok düşük seviyede düşünen bir hareketle karşı karşıyayız, meşruiyet arayan bir hareket. Şimdi liderleri elimine ediliyor, yavaş yavaş hepsi birer birer ama hâlâ Hamas bütün önerilere karşı. Witkoff birkaç kere öneri götürdü, Hamas ‘‘hayır’’ dedi. ‘‘Evet’’ dediğinde İsrail ‘‘hayır’’ dedi tabii. Netanyahu çünkü bu savaşın bitmesini istemiyor. Ve en korktuğumuz şey şu: Bu savaş devam ederse sonuç Filistinlileri bir şekilde tehcir etmek. Şimdi Mısır'da basında şey konuşulmaya başlandı: "Gerekirse İsrail'le savaşırız." Tabii ben zannetmiyorum böyle bir şey olacağını ama Mısır iç kamuoyuna bir hazırlık yapıyor. Diyor ki: "Biz Filistinlilerin Sina'ya taşınmasına izin vermeyeceğiz." Bu yüzden biz her yerde okuduk işte, ‘‘Libya'ya gönderilecek, Suriye'ye gönderilecek Filistinliler’’ diye. Amerika bunu, yani alternatiflerini düşünüyor. Bu yüzden bu savaşın bitmesi lazım. Bitmezse açlık yüzünden ve savaş yüzünden Gazze halkı mecburen Mısır sınırına baskı yapacak ve binlerce insan oraya gitmek isteyecek açlıktan ve korkudan ve bunu biz istemiyoruz. Ama İsrail çok zekice, aslında kurnazca bir şekilde hem Gazze'yi dörde bölüyor askeri olarak hem Filistinlileri açlığa mahkum ediyor — bu bir savaş suçu — hem de ‘‘yemek istiyorsanız Mısır sınırına gidin’’ diyor. Neden? Çünkü şeyi hazırlıyorlar: ‘‘Filistin'i bir şekilde Mısır'a göndereceğim.’’ Bu yüzden bu savaşın bitmesi lazım. Yani siyaset olarak, sen Hamas olarak elinde birkaç tane şey var, bunları serbest bırak, çıkart. Gerekirse Hamas'ı feshet. Yani biz görüyoruz, yani benzetme gibi olmasın ama bazı örgütler bakıyorlar ki, ‘‘Ya işlevimiz kalmadı, biz feshedelim, fesholalım, gidelim yeni bir arayışta olalım.’’ Hamas bunu söyleyemiyor. Aslında Witkoff Hamas'a şöyle bir şey de getirdi, bunu Hamas da reddetti. Dedi ki: ‘‘Esirleri bırakınız, silahları bırakınız, liderleriniz Gazze'den çıksın. Ondan sonra Hamas bir siyasi örgüt olarak Filistin'de Gazze'de devam edebilir.’’ Suudi Arabistan da bunu önerdi Hamas'a. Suudi Arabistan dedi ki Hamas'a: ‘‘Bakınız, biz nasıl Suriye'deki Ahmed eş-Şara’yı Amerika ile barıştırdık, aynı etkiyi yapabiliriz. Ama bir şartımız var; İran'ı bırakınız, silahı da bırakınız ve biz sizin adınıza konuşalım.’’ Hamas bunu kabul etmedi. O yüzden ne yapacağız bilmiyorum yani.

Ruşen Çakır: Toparlayabiliriz Yusuf. Şimdi başlığı "Gazze'nin bir geleceği var mı?" diye koydum ama senin söylediğinden "Filistin'in bir geleceği var mı?" gibi çok daha ciddi bir soru ortaya çıkıyor ve zaten Batı Şeria'dan da sürekli kötü haberler geliyor. Yani Netanyahu sadece Gazze'ye yönelik, Filistinlilere yönelik bir şey yapıyor ve Filistin'in bunlara cevap verebilecek ne kadroları ne de örgütleri var.
Yusuf el Şerif: Maalesef evet. Ve unutmamamız lazım: İsrail'in şu anda en tehlikeli hükümeti var. Çünkü sadece Yahudi partileri, ben bunlara "Yahudi DAİŞ" diyorum. Yani eğer Müslüman DAİŞ'leri varsa, Yahudilerin de DAİŞ'i var, IŞİD'i var. O da şu anda Smotrich, Ben-Gvir bu insanlar. Ve bunlar Netanyahu ile birlikte. Netanyahu da onlar gibi sağcı. Bunlar yayılmacı bir İsrail istiyorlar. Filistin davasının tamamen tasfiye edilmesini istiyorlar ve maalesef karşısında bir politika üretebilecek bir Filistin örgütü yok. Ne yönetimi var ne Hamas. Ve böyle devam ederse hakikaten Gazze değil, Filistin ne olacak? Maalesef ‘‘Filistin'in bir geleceği var mı?’’ diye sormamız gerekebilecek bir soru olacak. Çünkü Gazze'den sonra Batı Şeria da tasfiye edilmek isteniyor ve Filistinliler kendi kendini toparlamadıkça kimse onlara yardım edemez maalesef.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Yusuf, yayınımıza katıldığın için. Çok sağ ol. Seninle yine bölgeyi takip etmeye devam edeceğiz. Eksik olma. Bir de tabii evden bağlandığında böyle olmuyorsun, iş yerinde tam janti, bizim NTV’de, şimdi arkadaşın adı gelmedi aklıma, aynı ona benziyorsun.
Yusuf el Şerif: Evet, iş yerinde öyle görünmek lazım, yani tam teşekküllü.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler. Evet, Yusuf el Şerif'le "Gazze'nin bir geleceği var mı?" sorusunu tartıştık ve soru "Filistin'in bir geleceği var mı?"ya evrildi. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. Tekrar iyi bayramlar.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
13.07.2025 Bu da “yepyeni-Osmanlıcılık”: Türk-Kürt-Arap ittifakı
11.07.2025 Öcalan: “Atatürk’ten sonra tek devlet adamı var Bahçeli’dir”
11.07.2025 Silah yakılacak olmasının tarihi anlamı
10.07.2025 Öcalan aslında ne dedi?
10.07.2025 Zeydan Karalar Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı: “Adana demek Zey-dan demek, Zeydan demek Adana demek”
09.07.2025 Tunç Soyer ile söyleşi: “Herkes bilsin bu da geçer, güçlenerek çıkarım”
09.07.2025 Mümtaz’er Türköne ile söyleşi: Erdoğan “CHP ile savaş PKK ile barış” çizgisini sürdürebilir mi?
09.07.2025 Gazze’nin bir geleceği var mı? Yusuf el Şerif ile söyleşi
09.07.2025 İktidar-muhalefet savaşı: Frene ilk kim basacak?
08.07.2025 AK Parti sahiden birinci parti mi?
13.07.2025 Bu da “yepyeni-Osmanlıcılık”: Türk-Kürt-Arap ittifakı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı