Her şeye rağmen iyimser olmak ve iyimser kalmak

24.05.2025 medyascope.tv

24 Mayıs 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Biz gazetecilerin haber kaynakları vardır. Bu haber kaynakları esas olarak size haber verir; ‘‘şurada şu oldu, şurada şu yolsuzluk var’’ gibi. Bunlar bizim için çok değerlidir. Kimi zaman adlarını kullanmayız, kullanmamızı istemezler. Kimi zaman da adlarıyla da konuşurlar. Bir de benim gibi daha analitik yönü ağır basan işlerde çalışan, özellikle siyasi konularda çalışanların birtakım haber kaynakları vardır. Onlar da size der ki: ‘‘Şurada şu konuda şöyle çok güzel bir makale var. IŞİD üzerine şu yazıyı gördün mü?’’ ya da ‘‘Trump-Rusya ilişkileri üzerine şurada çıkan videoyu gördün mü?’’ gibi yardımcı olan, size destek olan insanlar vardır. Benim de böyle dostlarım var, eksik olmasınlar. Bunlardan birisi de Cem. Cem bana birbirinden farklı ama benim ilgilendiğimi bildiği konularda hep bir şeyler yollar. En son dün bir makale yolladı. Daktilo1984'te çıkmış bir makale. Daktilo, Burak Bilgehan Özpek ve arkadaşlarının çıkarttığı bir mecra, biliyorsunuz. Yazarı da Boğaziçi Üniversitesi'nden siyaset bilimci Alper Yağcı. Bizde de Medyascope'ta da yazısı çıkmış. Genç diyeceğim, en azından benden genç bir akademisyen ve onun yazısı: ‘’Batık Maliyet mi, Gemileri Yakmak mı? İktidarın İzlediği Yolun Mantığı’’ diye bir yazı. Uzun ama çok dolu dolu bir yazı, güzel bir yazı. Çok beğendim ama katılmıyorum. Açıkçası söylediklerine katılmıyorum. Şöyle bitiyor yazının son paragrafı: "Bu yazı iktidar adına çok mu iyimser, muhalefet adına çok mu kötümser?" diye başlayan bir paragraf var. Evet, benim cevabım evet. Bence kötümser bir yazı. Ben kötümser değilim; ama bu, benim bu yazıyı önemsememem, oradaki argümanları ciddiye almamam anlamına gelmiyor. Benim iyimserliğim, ki aslında buna iyimserlik-kötümserlik demek çok doğru olmayabilir ama bir kere böyle başladık, böyle gidelim. Yazı, 19 Mart'tan bu yana Erdoğan'ın neden birtakım adımlar attığını, atmak durumunda kaldığını, nereye kadar sürdürebileceğini ele alıyor ve Erdoğan'ın kaybetme ihtimalini çok da yüksek görmüyor. İnşallah doğru özetlemişimdir. Ben buna katılmıyorum, katılmadığımı baştan itibaren söylüyorum, 19 Mart sürecinden itibaren söylüyorum. Ama buradaki mesele esas olarak şu: Her siyasi iktidarın bir ömrü var ve Erdoğan iktidarının ömrü aslında çok önceden tamamlanmıştı. 2015 Haziran seçimleri, AK Parti'nin ilk kez tek başına iktidara gelemediği seçimlerdi ve Erdoğan o seçimlerin sonuçlarını tanımayarak ülkeyi Kasım'da yeni bir seçime sürükledi. Ve bu arada, Haziran ve Kasım arasında ülke kan gölüne döndü ve AK Parti %50 civarında bir oy aldı. Ama çok da fazla sürmedi çünkü sürdürülebilir bir yönetim olmaktan çıkmıştı Erdoğan iktidarı ve birden Fethullahçılar, o iğrenç darbe girişimleriyle Erdoğan'a çok ciddi bir hayat öpücüğü sundular. Bahçeli de el verdi, olağanüstü hale girdi Türkiye, olağanüstü hal ilan edildi ve burada o otokratik rejim hızla inşa edildi. Zaten başlamıştı, hızlandırıldı. Yani Cumhur İttifakı, bir de darbeye karşı mücadele iddiasıyla… Ama bu belli bir yerde geldi, tıkandı. Ve biliyorsunuz, 2019 yerel seçimleri Erdoğan için bir hüsran oldu. İstanbul ve Ankara’yı kaybetti mesela. İstanbul’u kaybetmemek için elinden geleni yaptı, seçimi tekrarlattı, daha kötü kaybetti. Ama sonra ne oldu? Bütün bu süre içerisinde Cumhurbaşkanlığını korudu. 2018 seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu bir hamleyle Saadet Partisi ile birlikte Abdullah Gül’ü aday göstermek istedi, Meral Akşener engel oldu. 2023 seçimlerinde Altılı Masa’da yine bir şekilde, Meral Akşener masadan kalkıp oturma olayıyla beraber, zaten zor olan seçimi Kılıçdaroğlu iyice kaybetti. Ama 2024 yerel seçimlerinde 2019’un tekrarı oldu. Bütün bunları hızlıca özetliyorum çünkü bunlar bize gösteriyor ki bu iktidar zorla bir şekilde ayakta kalıyor. Kimi zaman Bahçeli’nin desteğiyle, kimi zaman birtakım kumpas videolarla, kimi zaman muhalefet içerisindeki birtakım Truva atlarıyla, şununla bununla. Bu sefer de öyle olabilir ama bu sefer 19 Mart’ta bambaşka bir şey oldu. Erdoğan çok büyük bir stratejik yanlış yaptı ve uyuyan devi uyandırdı. Bu uyuyan dev bir yanıyla CHP, Özgür Özel, tabii ki bir anlamıyla Ekrem İmamoğlu; ama esas olarak da bir muhalefet, muhalefet tabanı, toplumsal muhalefet ama aslında genel olarak toplum. Bunu tabii ki Erdoğan zamana yaymak istiyor. Zamanla bu olayın yatışacağını düşünüyor ve zaten başından itibaren benim iyimserliğime eleştiri getirenlerin büyük bir kısmı, “Muhalefet bunu ne kadar sürdürebilir, ne kadar bu tempoyla ayakta kalabilir?” sorusunu soruyorlar, ki haklı bir soru. Ama geçen hafta İzmir'de gördüğüm miting pekâlâ bunun mümkün olabildiğini bize gösterdi. Daha sonra benim gitmediğim ama televizyonda izlediğim, gidenlerden dinlediğim Pendik mitingi de hiç fena değildi. Tabii ki bunlar ülkede iktidarı yıkacak şeyler değil; fakat muhalefet kendini aşarak, CHP'yi aşarak bir şeyleri zorluyor. Tabii ki Erdoğan’ın eli armut toplamıyor, toplamayacak. Elinden geleni yapacak. Tabii ki ‘‘elinden geleni yapacak’’ derken dikkatinizi çekerim, Erdoğan'ın ürettiği siyasetten bahsetmiyoruz. Erdoğan şu günlerde dış politikada sürekli bir şeyler yapıyor, Suriye'de, şurada burada birçok yerde Erdoğan'ı görüyoruz ama Türkiye'de bir miting yapmıyor, insanlara bir şey söylemiyor. En son söylediği bir doğalgaz müjdesi, ki Erdoğan'ın müjdeleri meşhur biliyorsunuz. Bir de çözüm süreci var, ki o çözüm sürecini de esas olarak Bahçeli üstlenmiş gözüküyor. Erdoğan'ın şu anda gündeme soktuğu tek şey sivil anayasa meselesi, ki bu, iktidara geldiğinden beri hep zaten dilinde olan bir şey. Erdoğan siyaset üretmiyor; ihtiyaç duymuyor değil, üretemiyor. Teşkilatı da artık yetmiyor. Teşkilat diye bir şey büyük ölçüde yok oldu. İnsanlar mesela 19 Mart operasyonuna inanmıyor, güvenmiyor, buradan bir şey çıkacağını düşünmüyor ve Erdoğan işi tamamen yargıya havale etmiş durumda. Dalga dalga operasyonlar geliyor. 8.27 kavga gibi. Ama şunu özellikle söylemek istiyorum: Bir ülkenin kaderini siyasetçiler değil, toplum belirler. Siyasetçiler tabii ki önemlidir; ama Türkiye'de toplum artık bir değişim istiyor ve değişim için harekete geçmiş durumda. Tabii ki engellemeye çalışacak, tabii ki zaman kazanmaya çalışacak, şu olacak bu olacak ama bu iş olacak, kaçınılmaz bir şekilde olacak. Ve bunu oldurabilmenin en temel hususlarından birisi de bence bunun olacağına inanmak olacak. Yani, ‘‘Erdoğan tabii ki zor durumda, Erdoğan tabii ki yönetemiyor ama ne yapar, ne eder, kazanır; ne yapar, ne eder, çözer.’’ Bu yaklaşım sürdüğü müddetçe Erdoğan hakikaten ne yapar ne eder, iktidarda kalır. Ama burada dikkat edin, onu iktidarda tutan kendisi değil; ona rakip olduğunu iddia eden kişiler. Bu teslimiyetle, yılgınlıkla Erdoğan'ı değiştirmelerinin imkânı yok. Son olarak şunu söylemek istiyorum: Bakın, Erdoğan'ın çevresinde kimler var? Erdoğan'ın iktidarını destekleyen, temayüz etmiş isimler kimler? Bu 23 yıllık iktidarının en kötü ekibiyle, kadrosuyla yola devam etmeye çalışıyor Erdoğan. Tamam, yine diyeceksiniz ki, "Bunu yıllardır söylüyorsun." Yıllardır söylüyorum: Bitmiş bir filmi biz tekrar tekrar ağzımızı açarak izliyoruz. Halbuki salondan çıktığımız anda, o filmin bitmiş olduğu da doğrulanmış olacak.
Bitirmeden bu yayını, yine kaybettiğim, erken kaybettiğim bir arkadaşıma — geçen sefer olduğu gibi, dün Bülent Saka’ya ithaf etmiştim — Kerim Gürer'e ithaf etmek istiyorum. Zaten Kerim, Bülent, biz beraber yattık cezaevinde, çok iyi anlaşıyorduk. İkisi de çok erken gitti, maalesef. Evet, Kerim’i hep böyle gülen hâliyle hatırlıyorum. Cin gibi birisiydi, ama çok mütevazıydı, çok ortaya çıkmak istemezdi ve zaten kendi başına hayata da veda etti. Onu sevgiyle, rahmetle anıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
25.05.2025 Fethullahçılarla barışma mümkün mü?
24.05.2025 Her şeye rağmen iyimser olmak ve iyimser kalmak
22.05.2025 Bir Süleymancı olmadığım kalmıştı
21.05.2025 Her kuşun eti yenmez!
19.05.2025 Erdoğan ile Bahçeli nerelerde birleşiyor, nerelerde ayrışıyor?
18.05.2025 İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: ”Önleyici barış”
18.05.2025 Trump cihatçıları seviyor
18.05.2025 Hakkımdaki iftiralara karşı net yanıt
17.05.2025 Öcalan Erdoğan’ın her dediğini yapar mı?
16.05.2025 Nereden çıktı bu Süleymancılar?
25.05.2025 Fethullahçılarla barışma mümkün mü?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı