Kürt sorununun çözümü konusunda neden iyimserim?

15.11.2014 Habertürk
Kurdî bixwîne

Önce "Kürt açılımı", ardında  "demokratik açılım"  diye adlandırılan sürecin Habur olayıyla yarıda kaldığı günlerde Meclis'te karşılaştığım dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal "senden başka açılımı savunan kalmadı" diye benimle dalga geçmişti. Haksız da sayılmazdı. Öncelikle Başbakan Erdoğan ve iktidar partisi "sil baştan" yapmış, PKK cephesinde de tekrar çatışmacı dil ön plana çıkmaya başlamıştı. Fakat bu duraklama döneminde, sonradan "Oslo süreci" olarak adlandırılacak başka bir sürecin işletildiği, devlet yetkilileriyle PKK yöneticilerinin düzenli olarak  buluşup tartıştıkları ortaya çıktı. Oslo süreci de bitti ama çözüm arayışları sona ermedi. AKP hükümeti, isabetli bir şekilde Abdullah Öcalan'ı merkeze alan yeni bir girişim başlattı. "Çözüm süreci" diye adlandırılan bu yeni süreçte bazı ilerlemeler kaydedilmekle birlikte daha çok sorun ve sıkıntılar yaşandı. Nihayet hükümetin (IŞ)İD olayını anlamaması veya yanlış anlaması yüzünden Kobani krizinde yaptığı vahim hatalar nedeniyle süreç ciddi bir tehlike atlattı, ama görüldüğü kadarıyla tren yoluna devam ediyor.

HEP ÇÖZÜMDEN YANA

Kişisel olarak başından itibaren tüm süreçlere inandım ve destek verdim. Çünkü kendimi bildim bileli, daha açık söylemek gerekirse 14 yaşında bir ortaokul öğrencisi olarak kendimi solcu olarak tanımlamaya başladığıma andan itibaren Kürt sorunundan haberdarım ve bunun kalıcı bir şekilde çözülmesini istiyorum. Geçmişten bugüne Kürt sorunu ve çözüm yöntemleri konusunda görüşlerim değişmiş olabilir ama çözümün Türkiye için "olmazsa olmaz" olduğu konusundaki inancım aynı.
Çözüm istemek asla taraflara sonsuz bir şekilde güvenmeyi beraberinde getirmez. Hele bir gazeteciyseniz ve Kürt sorunu üzerine yazıp çiziyorsanız, eleştirel bakışı asla kaybetmemeniz gerekir. Başarabiliyor muyum bilmiyorum, ama bunu yapmaya çalışıyorum. Bir diğer yapmaya çalıştığım şey, taraflardan hiçbirine angaje olmamak. Açık söyleyeyim, bu süreçte en çok, kendilerini çözüm yanlısı gösterip, angaje oldukları tarafın hatalarına hiç bakmayıp karşı tarafın herhangi bir hatasında ortalığı yangın yerine çevirenlerden rahatsız oluyorum. Bunların içinde özellikle, kendi taraflarının bariz hatalarının üstünü örtmek için karşı tarafa hata yükleyenlerin, yani olguları çarpıtanların sürece çok zarar verdikleri kanısındayım.

KARŞILIKLI GÜVENSİZLİĞİ DERİNLEŞTİRMEMEK

Zira bu sürecin en kırılgan yönü, tarafların doğal olarak birbirlerine güvenmemeleri. Bu güvensizliğin aşılması zaten çok zorken, en ufak bir kriz anında karşı tarafı acımasızca ve kimi durumda haksız bir şekilde suçladığınızda çözümü iyice zorlaştırmış oluyorsunuz. Bu açıdan bakıldığında, son 6-7 Ekim olaylarında Öcalan'ın rolünü görmeyerek veya bilerek görmezden gelerek HDP'yi ve eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ı psikolojik harp yöntemlerine başvurularak itibarsızlaştırmak isteyenlerin aynı zamanda kendilerini çözüm yanlısı göstermeleri asla kabul edilir bir şey değildi. Şurası çok açık: barışa birçok farklı açıdan bakılır ve niyet iyi ve samimiyse bu açıların hepsi doğrudur. Sadece siyasi iktidarın açısından baktığınızda ülkeye barış filan getiremezsiniz.
Çok öznel bir yazı olduğunun farkındayım. Daha uzatmadan başlıktaki sorunun cevabını vermek istiyorum: İyimserim çünkü tarafların çözümden başka bir seçenekleri yok, bundan sonra da olacağını sanmıyorum. Gerek siyasi iktidarın, gerekse Kürt siyasi hareketinin, her iki tarafın da kaybedeceği çatışma ortamına dönmek yerine ne yapıp edip süreci sürdüreceklerine inanıyorum. Evet, kolay olmayacak, ama olacak. Bu da bir ölçüde çözümden yana iyimser olanların, eleştirelliği hiç kaybetmeden, kötümserler kadar cesur olduklarında olacak.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.05.2024 Siyasette yumuşama, ama nasıl ve kimlerle?
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
26.04.2024 Haftaya Bakış (211): Bahçeli’nin klibi - Kılıçdaroğlu’nun mücâdele çağrısı - Erdoğan-Özel görüşmesi
24.04.2024 Taha Akyol ile söyleşi: 1924 Anayasası’ndan hareketle yeni anayasa tartışmaları
23.04.2024 Rıfat Bali ile söyleşi: Musa’nın evlâdı Cumhuriyet’in yurttaşı
22.04.2024 Murat Somer ile söyleşi: CHP mi kazandı, AKP mi kaybetti?
21.04.2024 Erdoğan özeleştiri yapabilir veya yakın çevresinden, “Kral çıplak“ diyecek birileri çıkabilir mi?
19.04.2024 Haftaya Bakış (210): Istakozdan Rolex’e – Beklenen Erdoğan ve Özel görüşmesi
17.04.2024 Murat Ağırel ile söyleşi: Türkiye nasıl kara para aklama cenneti haline geldi?
14.04.2024 Kim Erdoğan ile müttefik olmak ister?
05.05.2024 Siyasette yumuşama, ama nasıl ve kimlerle?
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı