Murat Sabuncu değerlendirdi: CHP pes ederse…

03.09.2025 medyascope.tv

3 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Evet, Murat Sabuncu’yla bugünkü yayını bitirelim. Murat, ne diyorsun? CHP'ye iktidarın saldırıları sürüyor. Dün Özgür Özel'i izledik. Bu akşam da Zeytinburnu olacak. Şu hâliyle baktığın zaman, ben bu sabahki yayında şunu söyledim: CHP yine pes etmeyeceğe benziyor, dedim, katılır mısın?
Murat Sabuncu: Katılıyorum ve Cumhuriyet Halk Partisi'ni artık sadece bir siyasi parti olarak da görmüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’ni şu anda sendikalarından iş dünyasına, akademisinden medyanın hemen hemen çoğuna, başka şekillerde susturulmuş, sessizleştirilmiş davalarla, koskoca bir toplumun aslında geriye kalmış son kurumsal kimliği olarak da görmek lazım. Yani bunu siyasetin dışında olarak söylüyorum. Tabii ki de başka partiler de var, başka yerler de var ama Cumhuriyet Halk Partisi şu anda Türkiye'de çok önemli bir kitlenin demokrasi ve hukuk anlamında sözcülüğünü yapan en büyük kurumsal örgüt hâlinde gözüküyor. Sendikalar bir şekilde baskıyla başka şekillerde konuşamaz, işlerini yapamaz, haklarını arayamaz hâle getirildi. Sokağa çıkamaz hâle getirildi. Tabii ki de mücadelesi var, DİSK gibi şeylerin. TÜSİAD, iş insanları, işte onların başkanlarına kadar gidildi. Onlar bir şekilde derdest edildi, savcı karşısına çıkartıldı falan filan. Onlar da 19 Mart sonrası iyice bir sessizliğe büründüler. Akademi zaten öyle. Medyanın %90'ının bir şekilde sessizleştiği bir ortamda Cumhuriyet Halk Partisi kurumsal olarak varlığıyla, bu yeni kurulmaya çalışan rejimin karşısında duruşuyla önemli bir yer. Dolayısıyla senin dediğin gibi pes etmeyecektir ama ben bir şey daha ekleyeyim: Pes etmemelidir. Çünkü hakikaten bunu çok söylemeyi sevmiyorum ama parti kimliğinin dışında çok önemli, iktidar karşısında duran büyük bir camia, büyük bir kitle. Ve bu kitleye her geçen gün de sadece sosyal demokrat sol değil, Türkiye'de demokrasinin, hukukun bir şekilde üstün olmasını isteyen geniş kitleler fikriyle, protesto anında yanında durmasıyla iktidara karşı geliştirdiği dilin yanında durarak bir şekilde yanında oluyor. Dolayısıyla burası çok önemli. Ama belli ki çok net, işte Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un söylediği de ortada, zaten beklenen bir şekilde ortada; Cumhuriyet Halk Partisi'nde genel başkanın değişmesi, sanki oraya da kayyum olarak Kemal Kılıçdaroğlu'nun da getirilebileceği bir döneme doğru adım adım gidiliyor. Kemal Kılıçdaroğlu umarım bu kadar büyük bir hatanın içinde olmaz. Çünkü hepimiz şunu biliyoruz, bu yargı süreci, 19 Mart sonrası giderek büyüyen yargı süreci, tabii ki de öncesi de var, tabii ki CHP ile de başlamadı, HDP'si de var, işte Cumhuriyet davası da var, pek çok dava da var ama burası bağımsız yargının kararıyla bir şekilde gözaltına alınmış, tutuklanmış insanlarla ilgili bir şey değil; tam tersine, bağımsız yargı yerine siyasetle paralel giden, siyasetin diliyle konuşan bir yargıyla karşı karşıya olduğumuz bir sürecin sonucu. Onun için işte mesela Gürsel Tekin şeyi söylüyor: ‘‘Biz CHP'nin abileriyiz, başka yerdeyiz. CHP'yi bırakmayız’’ falan filan. İyi de bırakmadığınız, bırakmayacağınızı söylediğiniz yer bir şekilde bu iktidarın bir siyaset mühendisliğiyle bir yere götürdüğü bir süreç. Siz bu sürecin bir şekilde ister gönüllü, ister işte bir şekilde CHP diyerek ortağısınız. Kemal Kılıçdaroğlu da eğer bu kayyum olarak CHP'nin başına gelmeyi, "ya nasıl olsa kitleler ikna olur" demeyi düşünürse, Cumhuriyet Halk Partisi'nin 7. Genel Başkanı bu süreçte iyi anılmayacak. Efendice söylüyorum ben bunu, çerçevelemeye çalışıyorum. Sonuçta biz gazeteciyiz, analiz yapıyoruz. Herkesin bir saygı hiyerarşisinde konuşması gerekiyor. Ama en iyi tanımla iyi anılmayacak. Ve bu sürecin, bu sürecin tam adını da söyleyeyim, rejim değişikliği, bir taraftan da yargı eliyle düzenlenmeye çalışılan siyasi arenanın bir şekilde yanında olmuş insanlardan biri olarak anılacak. Yapar yapmaz, işte bunu bilemiyorum, göremiyorum ama çok büyük bir riskle karşı karşıya. Türkiye'de demokrasi, hukuk çok uzun süredir beraberdi zaten bu süreçler. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmuyor, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor, YSK'nın ilgi alanında olan iki sene evvel bitmiş olan bir şey, işte il kongresi tekrar tartışılıyor. Bir sürü şey… Bu çerçevede, "ya arkadaş, hayır, burada doğru olmayan bir şey var, evet, ben CHP’nin eski genel başkanı olarak gelip düzelteceğim" derseniz, bunu ne kitlelere anlatabilirsiniz, bunu ne kimse duyar, ne kimse dinler. Onun için bunu çok ciddi bir risk unsuru olarak CHP adına görüyorum, Türkiye adına görüyorum. Umut ediyorum herkes bir şekilde bu süreçte Türkiye demokrasisinin, hukukunun yanında olur. İsimlerden çok şu anda, yani CHP'nin başında o olur, öbürküsü olur, tabii ki de önemlidir, itiraz etmiyorum ama bir taraftan da bir demokrasi hukuk korunması seferberliğidir de bu aynı zamanda. Onun için herkes bence durduğu yeri iyi seçmeli diye düşünüyorum Ruşen.

Ruşen Çakır: Demin DEM Parti İstanbul İl Eş Başkanı Vedat Çınar Altan, Özgür Çelik'le beraberdi ve çok net bir şekilde destek mesajı verdi. Ama ben şu ana kadar başka partilerden çok fazla bir şey görmedim. DEM Parti Genel Merkezi zaten dün açıklama yapmıştı, bugün il başkanı destek ziyaretinde bulundu. Başka pek bir şey görmedim. Bu çok önemli değil mi? Yoksa diğer muhalefet partilerinden şu ana kadar senin farkına vardığın bir şey var mı? Yani CHP'nin bir Altılı Masa deneyimi var biliyorsun, şimdi 31 Mart'ta hayata geçirdikleri bir Türkiye İttifakı deneyi var. Anladığım kadarıyla DEM Parti dışında diğer partiler çok da fazla CHP ile yan yana gözükmek istemiyorlar mı, ne dersin?
Murat Sabuncu: Ruşen, iki açıdan cevap vermek istiyorum. Birincisi, DEM Parti'nin durduğu yer çok önemli. Açık, net bir şekilde söyleyelim. Yani Kürt hareketi, demokratik Kürt hareketi, bu çözüm barış süreci gündemdeyken, demokrasinin, CHP'nin yanında yer almakta daha böyle mesafeli olabilirdi. Buna dair kimileri kuşkularını dile getiriyordu. Ancak DEM Parti 19 Mart süreciyle beraber sözünü esirgemedi. Hiçbir şekilde sözünü esirgemedi. Bir taraftan barışla ilgili noktaların altını çizdi. Bu noktada çabasını sarf etti ama bir taraftan da Cumhuriyet Halk Partisi'nin özellikle 19 Mart sonrası başına gelen her alanda somut olarak, alanda sözel olarak bir desteği çerçeveledi. Bu çok önemli. Diğer partilere gelince, evet, seyrediyorlar şu anda, seyrediyorlar ama bu herkes için geçerli olan bir şey. Bir gün bir Asliye Ceza Mahkemesinin kararıyla Türkiye'de bir partinin iki sene evvel yapılmış önce il kongresi, sonra da kurultayı iptal edilen bir ülke içinde var olabileceğini zannediyorsa herhangi bir parti, herhangi bir lider ya da işte "Biraz uzaktan seyredeyim, işte CHP'nin bu ayrışması — atıyorum, tırnak içinde söylüyorum — işte bizim Türk milliyetçisi partiler zaten yükselişte, onlara iyi gelir, bırakalım CHP'yi, bunlar kendi aralarında bu tartışmayı iktidarla götürsünler" gibi eğer düşünceler geçiyorsa akıllarından, yani ‘‘CHP tökezlerse bize doğru bir akım olur gibi, onlara kötü bir haberim var. Konu CHP değil. Konu: Türkiye'de demokrasinin, rejimin, hukukun gittiği yönde biz nerede duruyoruz? İktidarın yanında olmak kadar buna karşı çıkmamak da çok ciddi bir sorundur, çok ciddi bir demokratik, hukuksal ve siyasi duruş olarak problemlidir. Ve bu süreçte mühim olan CHP ile işte Özgür Özel'le, İmamoğlu'yla ya da diğerleriyle dayanışmak değil. Bu dayanışmanın ana temelinin demokrasi ve hukuku yaşatmak, var etmek, kaybetmemek olduğunun herkesin farkında olması gerekiyor. Yani bugün CHP'nin yanında duruyor olmak, CHP'nin siyasi parti olarak yanında olmak değil. Nasıl geçmişte HDP'nin yanında durulmadıysa, kayyum atanırken uzaktan seyrettiyse herkes ya da ufak ufak böyle kendi çapında mırıldanarak bir şey söylediyse ve o gün doğuda yaşanan bugün aynen batıya geldiyse, dün CHP'de yaşanan yarın başka partilerin başına gelebilir. Bunu bu şekilde okumadığımız takdirde Türkiye'de, CHP'deki işte genel başkan değişimi, oradaki yaşanacak kaoslar, oradan işte ayrışmalar falan ama konu bu değil. Konu çok daha farklı, çok daha derin bir yerde ve bence bunu böyle okumak gerekir diye düşünüyorum.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
06.09.2025 CHP kayyumlarının videosunun düşündürdükleri
05.09.2025 Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin ve destekçileri ne yapmak istiyor?
04.09.2025 Erdoğan sonrası dönem için muhalefeti etkisizleştirme operasyonları: Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
04.09.2025 Yunus Emre değerlendiriyor: CHP bugüne kadar ne yaptı? Bundan sonra ne yapacak?
04.09.2025 CHP’nin silahları: Ahlak, cesaret ve millet
03.09.2025 Murat Sabuncu değerlendirdi: CHP pes ederse…
03.09.2025 Hilmi Hacaloğlu ile söyleşi: CHP tuzağa düşer mi?
03.09.2025 Şule Özsoy Boyunsuz anlattı: 2 Eylül darbesinin hukuki boyutu
03.09.2025 19 Mart’tan sonra 2 Eylül darbesi: CHP yine teslim olmayacağa benziyor
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı