Öcalan aslında ne dedi?

10.07.2025 medyascope.tv

10 Temmuz 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Abdullah Öcalan'dan dün videolu bir çağrı geldi. Aslında bu perşembe günü diye söylenmişti. Bir gün önce yayınlandı. Belli ki İmralı'da kaydedilmiş ve videoyu prompter gibi bir yerden okumaya çalıştığını gördük. Bir de metin, aslında baktığımız zaman Öcalan Türkçesi diye bir şey var bence. Böyle değişik bir Türkçe, biraz zor bir Türkçe ama örgüt mensuplarının, onun takipçilerinin anlamakta çok zorlanmadığı bir Türkçe. Ben bu metnin biraz üzerinden geçmek istiyorum çünkü önemli. Tabii ki 27 Şubat deklarasyonu kadar olmasa da önemli; çünkü 27 Şubat deklarasyonu tüm Türkiye'ye yönelik bir şeydi. Şu anda dün yayınlanan video esas olarak örgüt üyelerine ve anladığım kadarıyla da doğrudan silah bırakması söz konusu olan militanlara yönelik diyelim. Şimdi önce hızlı bir şekilde metni taramak istiyorum sırayla. Bir kere kendi yaptığı 27 Şubat çağrısına örgütün fesih kararı vermesini çok tarihi bir adım olarak değerlendiriyor. Çünkü hep ‘‘Öcalan talep etse bile örgüt buna uyar mı?’’ diye bir soru vardı. ‘‘Öcalan da örgütün reddetmeyeceğini bildiği için bu çağrıyı yapmıştır’’ yorumunu yapıyorduk. Nitekim öyle oldu. Burada tabii, birazdan göreceğiz, bu süreç öyle birkaç aylık bir süreç değil. Ve bu süreçte belli ki Öcalan doğrudan örgütün yetkili kişileriyle temasta olmuş. Ve zaten hemen ardından diyor ki: ‘‘Köprü ilişkide bulunan yoldaşların çabası ayrı değerde ve takdire şayandır.’’ İşte bu ‘‘köprü ilişkide bulunan yoldaşlar’’ dediği kişiler kimler bilmiyoruz. Tabii ki devlet biliyor. Bir ihtimal Avrupa'daki örgütün Avrupa ayağı, Türkiye'deki birtakım isimler ve Kandil'deki bazı isimler. Örneğin en son olarak Mustafa Karasu kongrede yoktu. Hatta öldüğünü, örgüt tarafından öldürüldüğünü iddia ettiler. Fakat sonra kendisi çıktı ortaya, bir görevlendirmeden bahsetti. Bir iddiaya göre bizzat bu örgütün en üst düzey isimlerinden Mustafa Karasu’nun PKK Kongresi toplandığı sırada İmralı'ya gittiği söylendi, orada tabii ki devletin sağladığı imkanlarla. Belli ki devletle örgüt arasında, sadece Öcalan'la değil, çok yoğun ve karmaşık birtakım ilişkiler olmuş. Diyor ki: "Bir manifesto hazırladım. Demokratik Toplum Manifestosu. Bu manifesto yaklaşık 50 yıllık Kürdistan Devriminin Yolu Manifestosu'nu başarıyla ikame edecek niteliktedir." Bilenler bilir, Kürdistan Devriminin Yolu Öcalan'ın PKK'yı kurma aşamasında kaleme aldığı bir manifestoydu. Şimdi devrimin yerini, Kürdistan Devriminin yerini Demokratik Toplum Manifestosu almış. Bu manifestoyu da herhalde önümüzdeki günlerde görürüz. "Tüm bu gelişmelerin İmralı'da gerçekleştirdiğim görüşmeler neticesinde yaşandığını açıkça belirtmek durumundayım. Görüşmelerin özgür irade temelinde yürütülmesine azami dikkat gösterilmiştir." Bu çok önemli bir husus. Çünkü Kandil'den yapılan açıklamaların hepsinde Öcalan'ın özgür iradesiyle konuşup konuşmadığı sorgulandı ve bunu bilmek istediklerini söylediler. Doğrudan kendisiyle temasta olmak istediklerini söylediler. Öcalan, ‘‘Özgür irade temelinde yürütülmesine azami dikkat gösterilmiştir’’ diyerek, ‘‘tamamen özgür irade temelinde’’ demiyor, ‘‘azami dikkat gösterilmiştir’’ diyerek ilginç bir cümle kurmuş. Buradan ne kastetti, yani bunun üzerine bayağı bir spekülasyon yapılabilir. Gerekli adımlar, yol almak, nasıl adımlar atılacağı meselesi… Ama bence metnin, yani yaptığı açıklamanın en önemli kısmı şu: "Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir." Diyor ki, ‘‘Biz bu hareketi varlık inkarına karşı başlattık. Şimdi varlık tanındığına göre…’’ Buradaki varlık nedir? Esas olarak Kürt varlığı olarak alınabilir ama aynı zamanda Kürt hareketi olarak. ‘‘Bu, miadını doldurmuştur’’ diyor ve artık silaha ihtiyaç kalmadığını, silah devrinin bittiğini söylüyor. Ve siyaset boşluk tanımayacağına göre, yani silah bıraktıktan sonra siyaset nasıl yapılacak? Şöyle diyor: "Barış ve Demokratik Toplum başlıklı program, demokratik siyaset stratejisi ve temel taktik olarak bütüncül hukukla doldurulmak durumundadır." Yani önümüzdeki dönemde bu hareket demokratik siyaset temelinde hukuku öne çıkararak siyasi olarak varlığını sürdürmek ve ‘‘tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz’’ diyor. Yani burada henüz yolun başında, yeni bir şeye girdiklerini söylüyor. Hitap ettiği kişilerin esas olarak örgütün üyeleri, militanları ve yöneticileri olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Tekrar hatırlatmak isterim. Diyor ki, ‘‘Şimdi silah bırakıyorsunuz ama demokratik siyasetle yeni bir mücadelenin içerisine giriyorsunuz. Kader belirleyici bir süreç.’’ Bunda da başarılı olmak gerektiğini söylüyor. Öyle bir çağrı yapıyor. Meclis Komisyonu’ndan bahsediyor, DEM Parti’den bahsediyor. ‘‘Benim özgür kalma durumuma gelince,’’ diyor. Yani bu umut hakkı da deniyordu. ‘‘Biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir.’’ Benim bu Öcalan Türkçesinden anladığım açıkçası şu: Şu aşamada bir varlık tanınıyor ama özgürleşme daha olamadı. Kürtlerin haklarının yerine getirilmesi diyelim hadi genel olarak. İşte, ‘‘Bu süreç içerisinde ben de zaten özgürleşirim, şu aşamada zaten böyle bir aciliyet yok.’’ Sürece bırakıyor. ‘‘Silahın değil siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum. Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini teyit ediyor’’ diyor. Evet, işte dananın kuyruğu burada kopuyor ve zaten bu süreç de galiba büyük ölçüde bölgede yaşanan ve yaşanması muhtemel gelişmelerden hareketle yapıldı. "Çok iyimser ve hazırım. Arzulu ve coşkuluyum" diyor.
Peki buradan nasıl sonuçlar, ayrıca nasıl sonuçlar çıkartabiliriz? Bir kere şunu görmek lazım. Ben Ekim ayından beri bu konuda çok şey yaptım, çok yayın yaptım ve bunun gerçekleşeceğini, gerçekleşme ihtimalinin çok yüksek olduğunu söyledim. Ve burada da esas olarak devletin dışında Kürt hareketine ve Öcalan'a bakarak ya da onu dikkate alarak bir şeyler söylemeye çalıştım. Şunu tekrar söylemek istiyorum: Bu olayda, Öcalan'ın bu metninden de görüldüğü gibi, PKK yenilmiş değil, kazanmış da değil ama bir şeyi kabul ettirmiş. ‘‘Sonuçta ne aldı?’’ diye soranlar var. Şu aşamada bu ‘‘varlık tanıma’’ dediği olayı aldı. Kendisinin muhatap alınmasını aldı ve Türkiye'nin yeniden inşasında ve devletin de belki yeniden inşasında önemli bir aktör olarak yer alıyor. Oyun kurucu oluyor. Öncelikle mesele bu. İkinci bir husus, buradan gidilecek yerin tamamen demokrasi olduğunu kabul ediyor. Artık silah olmadığı için sığınabileceği tek alan... Çünkü Kürtler sayıca çok değiller, yani tek başına iktidara gelebilecek güçte değiller. Dolayısıyla çoğulcu demokrasiye ihtiyaçları var ve hukuka ihtiyaçları var. Bunu vurguluyor. Tabii burada birtakım zorluklar illaki yaşanacaktır. Hem süreç boyunca, yani silah bırakmanın tamamlanacağı süre boyunca ama sonraki dönemde de bunlar yaşanacaktır. O anlamda buraya tam olarak angaje olmuş durumda. Ve bir başka husus, artık çok net bir şekilde ortaya çıkıyor ki olayı Öcalan yürütüyor. Demin söyledim, kurucu yani oyun kurucu olmak. Öcalan burada doğrudan hareketin merkezi haline geliyor. Ve muhtemelen — zaten bakıyorsunuz fotoğrafta çok sayıda PKK'lı mahkumla beraber, onun sekretaryası, sayı arttırıldı — tahminimce yeni isimler katılacak. Özellikle silah bırakmanın ardından Kandil'deki birtakım kilit isimlerin de İmralı'ya taşınmasına pekâlâ tanık olabiliriz. Ve İmralı'da bir tür Kürt hareketinin karargahı oluşturulacak. Ben öyle görüyorum. Devlet buna razı gözüküyor. Çünkü eninde sonunda yapılacak olan iddia demokratik siyaset iddiası. Ama tabii orada şöyle bir soru var: Ülkeyi yönetenler demokrasi istiyor mu? İşte dananın kuyruğu orada kopacak. Evet, çok önemli bir eşikteyiz. Bakalım bundan sonrası nasıl gelecek. Daha çok konuşacağız. Onun için şimdilik bir frene basayım. Sonra devam ederiz. Özellikle cuma günü yaşanacak olan Süleymaniye'deki silah yakma töreninden sonra konuşacak çok şey olacak.
Bugünkü yayını dün İngiltere'de kaybettiğimiz Profesör Fulya Atacan'a ithaf etmek istiyorum. Fulya ile aynı yaştayız. Ve aynı yıllarda o akademisyen, siyaset bilimci olarak, ben gazeteci olarak ve benzer konularda çalıştık. O da İslam üzerine, İslami hareketler üzerine, cemaatler üzerine çalışmıştı. İlk çalışması Cerrahiler üzerine kitaptı. Daha sonra Almanya'daki Türk İslamcıları inceledi. Ortadoğu'ya çok hakimdi. Gitti oralarda yaşadı, etti ve bütün bunları yaparken çok tevazu sahibiydi. Çok öne çıkmayı sevmeyen birisiydi. Kendi köşesinde yaşayan birisiydi. Onunla röportaj yapabilmek imkansıza yakındı. İstemiyordu, yani gözükmek, çok bilinmek istemiyordu ama öte yandan tanıklarım var. Öğrencilerinin çok sevdiği birisiydi Fulya. Barış Akademisyenleri arasında yer aldı. Başına olmadık işler geldi, KHK meselesi; ama hep çalıştı, hep ilgiliydi ve yine kendini çok fazla göstermedi. Kansermiş. Ben bilmiyordum. Çok ciddi bir kanserle mücadele etmiş ama sonunda bir yerde durmuş. Çok çok üzüldüm. Yani böyle çok yakın olamadık, çünkü o böyle şeylerden kaçıyordu. Ama hep sevgiyle andığım, tanıdığım, bildiğim, sohbet ettiğim bir arkadaşımdı. Kendime uzaktan da olsa kardeş gibi görüyordum. Allah rahmet eylesin. Gerçekten çok büyük kayıp Türkiye için. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
13.07.2025 Bu da “yepyeni-Osmanlıcılık”: Türk-Kürt-Arap ittifakı
11.07.2025 Öcalan: “Atatürk’ten sonra tek devlet adamı var Bahçeli’dir”
11.07.2025 Silah yakılacak olmasının tarihi anlamı
10.07.2025 Öcalan aslında ne dedi?
10.07.2025 Zeydan Karalar Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı: “Adana demek Zey-dan demek, Zeydan demek Adana demek”
09.07.2025 Tunç Soyer ile söyleşi: “Herkes bilsin bu da geçer, güçlenerek çıkarım”
09.07.2025 Mümtaz’er Türköne ile söyleşi: Erdoğan “CHP ile savaş PKK ile barış” çizgisini sürdürebilir mi?
09.07.2025 Gazze’nin bir geleceği var mı? Yusuf el Şerif ile söyleşi
09.07.2025 İktidar-muhalefet savaşı: Frene ilk kim basacak?
08.07.2025 AK Parti sahiden birinci parti mi?
13.07.2025 Bu da “yepyeni-Osmanlıcılık”: Türk-Kürt-Arap ittifakı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı