Mesut Azizoğlu değerlendirdi: “Kürt sorununun çözümü için zihniyet değişimi şart”

25.09.2025 medyascope.tv

25 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Mesut Bey, merhaba.
Mesut Azizoğlu: Merhaba, Ruşen Bey.

Ruşen Çakır: Evet, dediğim gibi ‘‘Kürt meselesinde zihniyet değişsin’’ dediniz ve yakın zamanda Diyarbakır'da yaptığınız bir toplantıya atıfta bulundunuz. Bir anlatır mısınız özetle? Tam olarak öneriniz nedir?
Mesut Azizoğlu: Yani şöyle, biz aslında hikâyeyi şunun üzerine kurduk; Kürt meselesindeki çözümsüzlüğün Türkiye’ye maliyetlerinin daha anlaşılır, daha görünür hâle gelmesi üzerine biz son dönemde toplantılarımızı kurguluyoruz. O örneğini verdiğim toplantıyı da 2 Kasım 2024 tarihinde Diyarbakır’da yapmıştık. "Kürt meselesinde çözümsüzlük Türkiye’ye neler kaybettiriyor?" diye sorduk. Aslında hareket noktamız şuydu: Kürtler yıllardır hem bu tür toplantılarda hem genel olarak dilleriyle, kimlikleriyle, kültürleriyle ilgili, 100 yıldır yaşadıkları mağduriyetlerle ilgili bir çözüm için bunu Türkiye toplumuna anlatmaya çalışıyorlar. Fakat bunun Türkiye toplumunda çok fazla karşılığı maalesef olmadı. Biz de onun için DİTAM olarak son dönemlerde dedik ki, çözümsüzlüğün Türkiye maliyetlerini daha görünür hâle getirelim. İşte o toplantıda ekonomiye olan maliyetleri, demokrasiye olan maliyetleri, uluslararası ilişkilere olan maliyetleri üzerine kurgulayalım dedik. Nihayetinde genel bölgeyle ilgili istatistiklere baktığımız zaman, bölgenin Türkiye’nin diğer kısımlarıyla kıyasladığınızda çok geri durumda olduğunu görüyoruz ama Türkiye’nin de genel istatistiklerine, dünya endekslerine falan baktığımız zaman Türkiye de iyi bir noktada değil. Yani aslında bizim hareket noktamız buydu. Bu çözümsüzlüğün Türkiye’ye maliyetleri de çok görünür olmaya başladı. Zaten nitekim devlet de bu çözümsüzlüğün güvenlik açısından riskini gördüğü için bu çalışmaya başladı. Yani aslında Kürtlerin taleplerinden çok bir ihtiyaç kaynaklı olarak devlette bugünkü bu çözüm süreci başladı. Bunu anlatmaya çalıştık o toplantıda.

Ruşen Çakır: Peki, şunu sormak istiyorum. O hep söylenen, biraz önce Roj Girasun’la da konuştuk; insanlar çözümü istiyor büyük çoğunluk ama çözüleceğine pek inanmıyor. Büyük çoğunluk inanmıyor. Siz Diyarbakır’da bölgede aynı gözleme sahipsiniz herhalde.
Mesut Azizoğlu: Yani şimdi şöyle, ben dün toplantıda da söyledim, biz 10 yıldır bu tür toplantıları yapıyoruz zaten Diyarbakır’da, "Kürt sorununun çözümünde sivil toplum ne yapmalı, neler yapılmalı?" diye, onların bir özetiydi. Yani şöyle, toplantıda da onu söyledim, komisyonla ilgili olan beklenti kısmında; bir kere bu toplumun iknası gerekiyor. Yani aslında ikna anlamında Kürtlere çok fazla bir çalışma yapılmasına gerek yok. Türkiye toplumunun ikna edilmesi gerekiyor. Kürtlerde ise eksik olan adalet duygusu. Yani komisyonun Türkiye toplumunu iknayı öncelemesi lazım ama Kürtlerle ilgili olarak da adalet duygusunu öncelemesi lazım. Kürtlerin aslında, dediğim gibi, çok fazla iknaya ihtiyaçları yok ama çok acılar çekildiği için o adalet duygusunun biraz daha görünür olması Kürtleri birazcık daha bu meseleye yaklaştırır diye düşünüyoruz. Ama genel olarak Türkiye kamuoyunun bu sorunun çözümü ile ilgili ikna edilmesi öyle çok kolay değil. Yani komisyonun sorumluluklarından biri hukuksal altyapıyı hazırlamak ama toplumun zihniyetini değiştirmek hukuksal altyapıyı oluşturmaktan çok daha zor. Yani bugün doğru yöntemlerle, doğru işlemlerle, doğru kelimelerle toplumu ikna etmeye çalışsalar o bile uzun zaman alır. Çünkü bu, özellikle hem Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne hem son 10 yılda Türkiye toplumu bu meselenin çözümüne o kadar uzak bir hâle getirildi ki, bunu tekrar dönüştürmek komisyonun önünde çok ciddi bir sınav olarak duruyor. Mesela dün Kürtlerin ve Kürt siyasetinin bu Türkiye toplumunu iknasıyla ilgili de çok fazla yapabileceği bir şey yok dendi. Çünkü son 10 yıldır o kadar ötekileştirildi ki Kürt siyaseti, bu nedenle onun da çok fazla yapacağı bir şey kalmadı. Ama demin sizin Roj’la konuştuğunuz konu üzerinden, bir noktada eğer Kürtlerden ve Kürt siyasetinden Türkiye toplumunu bu konuyla ilgili iknaya bir yerden başlanacaksa herhalde bunun en uygun adresi de Selahattin Demirtaş’tır. Onun hem Türkiye toplumunda hem Kürt toplumunda bir karşılığı var. Bu uzaklaşma, Türkiye toplumuyla bağının kesilmesinin bir şeyi olabilir Selahattin Demirtaş.

Ruşen Çakır: Şimdi, DİTAM adına beraber gittiğiniz eski milletvekili Sedat Yurtdaş ‘‘üçüncü taraf’’ önerisini komisyonda dile getirmiş. Bazen bu ‘‘üçüncü göz’’ diye de tarif ediliyor ve benim bildiğim kadarıyla devlet bunu pek istemiyor. Bu konuyu biraz açabilir misiniz? Neden? Mesela şöyle demiş: “İşime geldiğinde sürdürüyorum, işime gelmediğinde buzdolabına kaldırıyorum anlayışı kalıcı çözümler üretemez. Tarafsız arabuluculuk güvenin köprüsüdür.” Burada neyi kastediyoruz? Mesela tarafsız arabuluculuk, üçüncü taraf, üçüncü göz olarak bir başka ülke mi, kurum mu, şahıs mı? Nedir? Ve anladığım kadarıyla Ankara buna pek yanaşmayacak.
Mesut Azizoğlu: Vallahi aslında orada bir yanlış anlama oldu. Yani dediğiniz gibi mevcut süreçte böyle bir şey düşünülmüyor. Sedat Bey biraz orada kendi düşüncesi üzerinden gitti. Aslında bizim şeyimizde değildi. Onun için onu öyle değerlendirmek lazım.

Ruşen Çakır: O zaman devam edelim. Peki, şimdi şöyle bir husus var biliyorsunuz Mesut Bey: Bir örgütün silah bırakması ve kendini feshi meselesi var, bir de Kürt sorunu meselesi var. Bunlar birbirleriyle iç içe ama hep o tartışma yapılıyor biliyorsunuz; silah bırakma tamam, barışı tesis edecek ama bu tek başına demokrasiyi getirmeyecek. Sizin de sunumunuzda esas olarak ortaya çıkan yön Kürt meselesinin çözümü. Ama o ilk etabın gerçekleşebilmesi için ya da şöyle söyleyeyim, Kürt sorununun çözümü için kolları sıvayabilmek için o ilk etabın geçilmesi gerekiyor. Burada zor bir olay var sanki. Ne dersiniz? Tam anlatamadığımın farkındayım ama neyi kastettiğimi anlıyorsunuz.
Mesut Azizoğlu: Evet. Yani aslında dünkü komisyondan, Tarık Bey de onu söyledi, komisyondan edindiğimiz izlenim pozitif. Tabii sizin de bildiğiniz gibi buradaki tek risk Suriye’deki gelişmeler ama anladığım kadarıyla orada bir şekilde bir çözüm yolu bulunacak gibi. Yani son dönemde işte basında ilgili kişilerin yazdığı yazılara da baktığımız zaman sanki orada ortak bir formül bulunacakmış gibi görünüyor. En büyük risk o. Ama onun dışında, yani genel olarak bir kafa karışıklığı da var zaten. Şimdi mesela Kürt meselesini, bu süreci desteklemek isteyen biri konuşmaya başladığı zaman üçüncü cümlesinde sürecin aleyhine bir şey söyleyebiliyor. Çünkü çok ciddi bir kafa karışıklığı var. Yani Kürt meselesinin net bir tanımı yok. Herkes kendi bakış açısıyla bunu tanımlıyor, ona göre bir çözüm üretiyor. Yani şimdi eğer Kürt meselesini başlangıç noktalarından hareket ederek tanımlamaya kalksanız bile çok farklı tanımlar çıkar. İşte 1984 yılından itibaren tanımlamaya başlarsanız başka bir şey çıkar, 100 yıl öncesinden başlarsanız başka bir tanım. Onun için tanımda ve çözümde hakikaten ortaklaşmak gerekiyor. Dün toplantıda şunu söyledik: Kürt meselesi bir dil meselesidir, kimlik ve eşitlik meselesidir, hukuk ve demokrasi meselesidir. Yani komisyonun da zaten bunun üzerinde çalışması gerekiyor dedik. Herkesin bir gerekçesi var. Herkes bu sorunun çözümü için kendi gerekçesini sunuyor. Komisyon da bütün bu gerekçeleri ortaklaşmak üzerine çalışmalı dedik. Çünkü herkes bu çözüm noktasında kendi gerekçesini bulmak ister. Eğer bu sorun çözülecekse bir gün, herkesin çözüm gerekçesinin de bu çözümün içinde olması gerekiyor.

Ruşen Çakır: Peki, Meclis’ten nasıl duygularla ayrıldınız? Orada geçirdiğiniz gün, yaptığınız sunum, aldığınız tepkiler, sonra yaptığınız sohbetler vesaire. Bunlardan sonra daha bir umutlandınız mı, yoksa bir burukluk mu oldu?
Mesut Azizoğlu: Yok, yani açıkçası tabii bizim umutlanmamız ne kadar ölçü olabilir bilmiyorum ama nihayetinde bir pozitif hava vardı. Özellikle Meclis Başkanı toplantının sonunda işte ‘‘Kürt kimliği ile ilgili bir şeyler de yapmak lazım’’ gibi bir cümle kullandı mesela. Yani genel havaya baktığımız zaman böyle çok olumsuz bir hava yok. Zaten toplantıya bölge dışından katılan işte SETA, ORSAM gibi kuruluşlar da mesela kendi konuşmalarına başlarken, ‘‘Artık bu meseleyi güvenlik perspektifinin dışında bir yaklaşımla değerlendirmek lazım. Daha uzun vadeli, daha geleceğe yönelik çalışmalar yapmak lazım’’ dediler. Zaten biz de onu ekledik. Yani nihayetinde bugün komisyonun çalışmalarının planlaması bu meselenin 10 yıl sonra, 20 yıl sonra, 30 yıl sonra bir problem olmayacağı düşünülerek yapılmalı diye düşündük. Mesela Kürt nüfusunun içinde çok ciddi bir genç nüfus var. Bunların önemli bir kısmı ne ekonomide ne eğitimde yer bulamıyor ve bu oran Türkiye gençlerinin iki katı. Yani bunlarla ilgili işte eğitimle ilgili, ekonomiyle ilgili kuruluşların bugünden geleceğe dönük çalışmalar yapmaları gerekiyor. Nitekim o dediğim kuruluşlar da kendi konuşmalarında hep böyle öneriler kısmında güvenlik dışında, geleceğe yönelik olarak da bu sorunun tekrar çıkmaması ile ilgili yöntemler önerdiler komisyona.

Ruşen Çakır: Son olarak şunu sorayım. Bu sürecin en ilginç ve çarpıcı bölümü bir tür başlatıcısı ve hatta taşıyıcısının MHP ve Devlet Bahçeli ve de bu komisyonda MHP grubunun başkanı olan Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın çok fazla öne çıkmaları. Yani kendileri açısından çok riskli, siyasi olarak baktığımız zaman riskli çıkışlar yapmaları. Öcalan’ın komisyon tarafından dinlenmesi önerisini de Feti Yıldız getirdi mesela. DEM Parti istiyordu ama Feti Yıldız da bunun kendileri açısından doğru olduğunu söyledi. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? O şoku atlattınız mı? İlk baştaki, Ekim ayındaki şaşkınlık gitti ve olayı anlamlandırma konusunda sizde ve tabii ki Kürt kamuoyunda MHP’nin bu pozisyonu nasıl karşılanıyor?
Mesut Azizoğlu: Aslında Ruşen Bey, bizim için çok şaşkınlık olmadı. Yani ben demin dedim, biz Kasım’da o toplantıyı yaparken aslında biz şunu fark etmiştik: Bu mesele Kürtler için çözülmeyecek, yani Türkiye’ye maliyeti daha görünür, daha anlaşılır olduğu için çözülecek. Demin de dedim; bu son dönemde yaşanan, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerden sonra devlet açısından bu bir güvenlik riski oluşturduğu için bu süreç başlatıldı. Tam da dediğim gibi o çözümsüzlüğün maliyetleri Türkiye için daha görünür olmaya başladı. Onun için bu güvenlik riskini, devletin bu güvenlik riskini gördüğümüz zaman MHP’nin neden bu işin başında olduğu zaten daha net anlaşılıyor.

Ruşen Çakır: Evet. Çok sağ olun. Nasıl toparlayalım? Son olarak kapanış olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?
Mesut Azizoğlu: Valla, şunu söyledim, dediğim gibi, bu daha uzun bir süre çok konuşulacak ama bir kere bir yola çıkıldı. Geçmişten farklı bir durum da var. En azından nihayetinde dün Meclis’e gidildi. Birçok farklı kuruluş düşüncelerini açıkladı ama genel hava artık bu meselenin güvenlik dışı yöntemlerle çözülmesi gerektiği. Çünkü bunun Türkiye’ye bir maliyet oluşturduğu, aslında bu meselenin çözümsüzlüğünün bütün Türkiye’ye kaybettirdiği, yani o nedenle çözülmesi gerektiği görüşü öne çıktı. Sadece Kürtlere değil, bu çözümsüzlük bütün Türkiye’ye kaybettiriyor. Bu daha görünür olmaya başladı. Ben umutluyum açıkçası. Teşekkür ediyorum.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.10.2025 “Erdoğan’ın kalabalık içindeki hüzünlü yalnızlığı”
03.10.2025 CHP’nin “değerli” yalnızlığı
02.10.2025 CHP’nin TBMM’de Erdoğan boykotu yanlış mıydı?
01.10.2025 Trump’ın Gazze planı Erdoğan’ı çok zorlayacak
30.09.2025 AK Parti’de çarşı karıştı mı?
29.09.2025 Turgay Ciner operasyonunun anlamı
28.09.2025 Bazı muhalif medya kuruluşları ve siyasetçilerin hiç tuhaf olmayan süreç karşıtlığı
28.09.2025 Özgür Özel Erdoğan’ın üstüne üstüne gidiyor
27.09.2025 Trump’ın ipiyle kuyuya inilir mi?
26.09.2025 Trump’ın bahşettiği meşruiyetle nereye kadar gidilebilir?
05.10.2025 “Erdoğan’ın kalabalık içindeki hüzünlü yalnızlığı”
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı