Sahiden hepimiz aynı gemide miyiz?

29.04.2025 medyascope.tv

29 Nisan 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler. Bu sabah ‘‘Ümit Özdağ ve Zafer Partisi realitesi’’ diye bir yayın yaptım, izleyenler hatırlayacaktır ve orada da Ümit Özdağ'ın bugünkü duruşmasına gideceğimi söyledim. Ocak ayının sonlarına doğru gözaltına alınıp tutuklanmıştı Ümit Özdağ. İki ayrı suç davası var. Bugünkü dava, Antalya'da yaptığı bir konuşmadan dolayı, cumhurbaşkanına hakaret ve bundan tutuklu yargılanmıyor. Esas tutuklu yargılandığı dava, Kayseri'de sığınmacılara yönelik yaşanan olaylarla ilgili olarak halkı kin ve nefrete tahrik gibi bir suçlamayla ve o Haziran ayında olacak, onda tutuklu yargılanıyor. Bir partinin Genel Başkanı Ümit Özdağ, yıllardır Türk siyasetinde bilinen bir isim, milletvekilliği yapmış bir isim, önemli görevler üstlenmiş birisi ve sonra da İYİ Parti'den ayrılıp Zafer Partisi'ni kurdu ve belli bir oyu da aldı. Hatta son cumhurbaşkanlığı seçiminde de Sinan Oğan'ı aday göstererek cumhurbaşkanlığı seçimde kilit bir rol oynamış bir partinin lideri. Bu sabahki yayında, ‘‘İçeri girebilecek miyim emin değilim’’ dedim, hakikaten çok zordu içeri girmek. Bayağı bir izdiham yaşandı. Aslında böyle yüzlerce kişi yoktu ama adliye koridorlarında salon küçük olduğu için, herkes alınamayacağı için Zafer Partisi'nin değişik teşkilatlarında yer alan kişilerin hepsi içeriye giremedi, avukatlar ve parti üst düzey yöneticileri dışında ve bayağı bir izdiham oldu ve ben de orada zar zor nasıl içeri girdim, hâlâ hayret ediyorum. Gazeteci olmama rağmen epey zorlandım. Ve şunu da söyleyeyim, açıkçası medyanın ilgisi çok yüksek değildi. Öncelikle onu vurgulamak istiyorum. Vardı tabii ki gazeteciler, ajanslar, muhabirler vardı ama mesela ben merak edip gittim, benden başka öyle merak eden pek kimse yoktu anladığım kadarıyla. ‘‘Galiba sorun bende’’ diyorum. Tabii birçok kişi de bana ‘‘Ne işin var orada?’’ diyor. Evet, bir yerlerde ben de gözüküyorum, görüyorsanız. Bir gazeteci olarak böyle olayların önemli olduğunu düşünüyorum, hem partiyi, Zafer Partisi'ni gözlemek açısından hem Ümit Özdağ'ı görmek açısından. Ki daha önce de söylemiştim, Ümit Özdağ'la yaklaşık 35 yıldır tanışırız ve birbirimize bir kötülüğümüz olmamıştır diyeyim. Siyasi olarak ilk günden itibaren tamamen farklı yerlerdeyiz ama o ilk tanıdığım dönemdeki akademisyen ve araştırmacı kimliğiyle ben de gazeteci olarak çok tartıştık, birbirimizden çok yararlandık. Ama onun siyasi hayata girmesiyle beraber Medyascope'un ilk döneminde de bayağı bir yayınımıza konuk olmuştu. Fakat Zafer Partisi Genel Başkanı olup stüdyoya geldiği bir yayın dolayısıyla çok kişi tarafından linç edildik. Onu da bir yere yazmak lazım. Linç edilme meselesini özellikle bu yayının başlığı ile ilgili söylemek istiyorum. Bu bir realite. Ümit Özdağ bir realite, Zafer Partisi bir realite. Ama birçok kişi bu realiteyle yüzleşmek istemiyor, bu realiteyi tanımak istemiyor. Realiteyi tanıyor olmanız onunla yan yana duruyor olmanız anlamına gelmiyor. Ama şu anda, sabahki yayında da söyledim, kamuoyu yoklamalarında CHP, AK Parti, DEM Parti, MHP'den sonra gelen parti. Her ne kadar şu haliyle kamuoyu yoklamalarında %7 barajını aşıyor gibi gözükmüyorsa da diğer partilerden daha önde. Ve işin ilginç tarafı bu partiyi taşıdığı düşünülen rüzgar sığınmacı karşıtlığıydı. Buna rağmen, ki son dönemde sığınmacı karşıtlığı Türkiye'nin gündeminde olmamasına rağmen Ümit Özdağ'ın ve partisinin belli bir popülaritesi var. Şu anda gördüğünüz görüntülerde gençler daha fazla öne çıkıyor ama kalabalığın içerisinde, özellikle salona gelenlerin içerisinde çoğunluk orta yaşlılar ve orta yaş üstüydü. Gördüğüm kadarıyla bir yanda kentli, orta sınıf, beyaz Türk diye tabir edilen kesimden insanlar vardı; bir yanda da ülkücü kökenli olduğu anlaşılan, yani Türk milliyetçisi hareketi içerisinden gelenler vardı. İlginç bir kompozisyon Zafer Partisi ve iş eninde sonunda Ümit Özdağ üzerinde dolanıyor. Şimdi Ümit Özdağ cezaevinde ama onun dışında cezaevinde başkaları da var. Kim var? Selahattin Demirtaş var, yıllardır cezaevinde. Kim var? Ekrem İmamoğlu var ve diğer belediye başkanları var. Ama bunların her biri birbirinden ayrı dünyalar gibi yaşanıyor. Fakat bugün ilginç bir şekilde Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel grup toplantısı yapmadı ve Ümit Özdağ’ı izlemeye geldi, ilk duruşmasını izlemeye geldi. Tabii orada şöyle bir sorun vardı, eğer duruşmayı bir şekilde haberlerde okumuşsanız, Ümit Özdağ bir saati aşkın bir savunma okudu. Normalde bu savunmalar, ifadeler kısa sürer, belli bir yerde biter, ondan sonra avukatlar konuşur falan ve belli bir hareketlilik olur. Ama duruşma, yani daha doğrusu Ümit Özdağ'ın konuşması bir saati aşkın sürdü ve gerçekten tarih dersi gibiydi. Tabii tarih dersi derken, anlattıkları doğru-yanlış anlamında söylemiyorum ama bir hoca gibi Erdoğan’la bir tarih tartışmasına girmiş. “Ben Erdoğan’a hakaret etmedim” diyor, savunmasını onun üzerine kurmuş ve diyor ki: “Erdoğan Türklerin tarihini yanlış anlatıyor. Türklerin tarihi budur” diye bir seminer verdi açıkçası. Ama orada Özgür Özel’in olması, yanında İl Başkanı Özgür Çelik de vardı, bence çok anlamlıydı. Zaten ilk andan itibaren, Ümit Özdağ cezaevine girdiği andan itibaren Cumhuriyet Halk Partililer kendisine bayağı bir ilgi gösterdiler. Bunu bir yere koymak lazım. Sonunda tekrar bu konuya geleceğim. Daha sonra Ümit Özdağ’ın savunması bitip ara verildi. Ara verilince zaten ondan sonra mahkeme kısa bir süre sonra bitmiş. Yürüyerek Florence Nightingale Hastanesi’ne gittim. Sırrı Süreyya Önder’in kendisini göremiyoruz tabii ki ama yakınlarının olduğu bir oda yapmışlar belli bir katta, orada partililer, akrabaları vesaire, onlarla sohbet etme imkânım oldu. Bunlar yürüme mesafesindeki iki yer ve işin benim için daha çarpıcı olan yanı burası. Yani hem adliye hem Florence Nightingale, benim çocukluğumun önemli yerleri. Benim çocukluğum Çağlayan’da geçti. O zaman tabii ki adliye yoktu. Onun yerinde Çağlayan Lisesi ve top sahası vardı. İkisini, top sahasını ve Çağlayan Lisesi’ni yok ederek oraya adliyeyi kurdular. Karşısında benim mezun olduğum Ziya Paşa İlkokulu hâlâ duruyor ama o da deprem nedeniyle yıkılıp yeniden yapılmış. Yani bizim okuduğumuz zamanki değil. Florence Nightingale de aslında hastane değildi, hemşire okuluydu, daha sonra hastaneye dönüştü. Yani her şeyin dönüştüğü bir yer. Ve Sırrı Süreyya Önder’in kendisini ziyaret etmeye gittim diyeyim. Kendisini göremiyoruz ama bir şekilde onu ziyaret etmiş oluyoruz ve orada kendisi için tekrar dua ettim ve partililerle konuştum, sohbet ettik DEM Partililerle. Altan Tan geldi, başkaları da geldi ve daha sonra Özgür Özel de oraya geldi. Yani, Ümit Özdağ’a giden Özgür Özel, Sırrı Süreyya Önder’i ilk değil bu, ikinci kez ziyarete gelen de Özgür Özel. Özgür Özel gerçekten farklı bir şey yapıyor ve açıkçası benim takdir ettiğim bir şey yapıyor. Bu, başlığa koyduğum “Aynı gemide miyiz sahiden?” sorusuna gerçekten Cumhuriyet Halk Partisi şu anda olumlu anlamda cevap vermeye çalışıyor. Tabii ki birtakım sorunlar var. Şu anda elini sıktığı mesela Sezai Temelli, Adalet Bakanı’yla son görüşmeyi yapan heyetten ya da yanında demin oturduğu Pervin Buldan da İmralı heyetindeki kişi, zaten biliyorsunuz. Yani aynı zamanda çözüm sürecinin birinci derecedeki Kürt tarafındaki aktörleriyle de samimi bir şekilde temas kurabilen birisi. Ama Türkiye böyle değil. Türkiye’de herkes kendi derdine, kendi mahallesine, kendi mağduruna bakıyor. Bir Azmi Karamahmutoğlu, Zafer Partisi Sözcüsü… Azmi Karamahmutoğlu — eski Ülkü Ocakları başkanıdır kendisi — Ümit Özdağ’dan bahsederken Selahattin Demirtaş’tan da bahsettiği için parti içerisindeki başka yöneticilerden ayar yemişti. Yani “ayar yemişti” dediğim, ayar vermek istediler diyeyim. Verebildiklerini sanmıyorum, o ayrı. Ama herkes kendisinin derdine düşmüş. Ve burada şöyle bir olayı yaşayamıyoruz açıkçası; yani hem Kürt sorunu çözülsün hem herkes istediği gibi siyaset yapabilsin, istediği konuları dile getirsin, kimse siyasi görüşleri yüzünden içeride olmasın demekte çok tereddüt eden bir ülkeyiz. Ve şöyle de bir ülkeyiz; yani demin dediğim gibi yürüme mesafesindeki iki yer, oradan oraya gitmek çok zor bir şey değil. Özgür Özel bunu yaptı. Hadi ben gazeteciyim, yapıyorum. Ki gazeteci olarak yaptığınız zaman da muhakkak birilerinden dayak yiyorsunuz. “Ne işin vardı orada?” deniyor. Kimisi “Ne işin vardı orada?”yı Ümit Özdağ’ın mahkemesi için söylüyor, kimisi Sırrı Süreyya ve hastane için söylüyor. Ama şunu özellikle söylemek istiyorum: Sırrı Süreyya Önder, Türkiye’deki bu kutuplaşmayı aşmış ender isimlerden birisidir. Tabii ki onun da az da olsa sevmeyeni var ama benim tanık olduğum, bildiğim, hele bu son rahatsızlığıyla beraber iyice gördüğümüz bir olay var ki Türkiye'de hemen hemen her kesimden insanların sevdiği bir isim. Saygı demeyeceğim; Sırrı Süreyya genellikle sevilir, gülünür, onun anlattıklarına gülünür, onun adı geçtiği zaman insanların suratına bir gülümseme gelir. Böyle birisidir. Gerçekten Türkiye'de "ortak gemi" diye bir konsept yaratılmak isteniyorsa bu anlamda Sırrı Süreyya'nın, Sırrı Süreyya Önder'in bir örnek olduğunu düşünüyorum. Şimdi diyeceksiniz ki ‘‘Ya bunca zaman kaç dakika oldu, 10-15 dakika oldu, ne anlatıyorsun?’’ Şunu anlatıyorum, anlatmaya çalışıyorum daha doğrusu: Herkesin tabii ki siyasi görüşleri, dünyaya bakışları farklı olabilir, birbirleriyle mücadele edebilir; ama birtakım hususlarda asgari müştereklerde birleşebilmemiz, aynı gemide yaşıyor olduğumuzun kanıtı olarak ortaya çıkması gerekiyor. Kimse fikirlerinden ötürü, düşüncelerinden ötürü, siyasi nedenlerle özgürlüğünden mahrum edilmesin, yargılanmasın. Zor durumda olan kişilere, kim olursa olsun, en azından kötü niyet beslenmesin. İyi niyet beslemek, dua etmek falan o biraz şey olabilir ama arkasından kötü şeyler söylenmesin. Böyle bir Türkiye olabilecek miyiz? Yakalar gibi olduğumuz anlar oldu sanki ama büyük ölçüde böyle bir ülke değiliz. Dünyada böyle bir ülke var mı? Herhalde yok. Ama her seferinde bunu yaşayan, özellikle de gazeteci olarak ötekine daha fazla giden, araştıran, İslamcılığı, ülkücülüğü, Kürt hareketini... Yani ne Kürt'üm, ne İslamcıyım, ne ülkücüyüm, hatta ne de milliyetçiyim. Ama bunları araştıran bir gazeteci olarak her seferinde o gittiğim yerlerde hep yeni bir şeyler keşfetmenin, yeni bir şeyler öğrenmenin keyfini yaşadım. Ama bütün bu süreç içerisinde de çok kişiden çok laf işittim. En iyi ihtimalle size "ajan" diyorlar. Yani gittiğiniz yerdeki insanlar size ajan diyorlar ve hayatımda bir gün ‘‘Gomaşinen’’e devam edersem, öyle bir örneğim de var; beni "ajan" diye tanımlayan bir insanın sonra ajan olduğu ortaya çıkmıştı. Böyle de bir anım var. Neyse, çok daldan dala atlıyorum ama bugün benim için değişik bir gün oldu. Sırrı kardeşimin bir an önce tekrar aramıza dönmesini istiyorum ama biliyorsunuz ki hastaneden yapılan açıklamalar durumun hiç de iyi olmadığı yolunda. Ama umarım iyi niyetlerimiz, dualarımız onu tekrar aramızda görmemizi sağlar ve yine umarım Ümit Özdağ da bir an önce özgürlüğüne kavuşur, tıpkı Selahattin Demirtaş, Ekrem İmamoğlu ve diğerleri gibi. Türkiye bu durumu hak etmiyor. Türkiye böyle bir yarı açık cezaevi gibi bir ülke olmayı hak etmiyor. Ve işin acı taraflarından birisi de, başıma geldiği için biliyorum; Ekrem İmamoğlu’nun mesela 19 Mart bağlamında tahliye olacağını düşünüyorum, hâlâ düşünüyorum. Ve bunu söylediğim için kimi insanlar "bize moral veriyorsun" diyorlar ama birçok kişi de buradan hareketle laf ediyor. Bunu da anlayamıyorum. Temenni olarak kabul edin, analiz olarak kabul etmeyin, tamam ama Ekrem İmamoğlu bu kadar oy almış, açık farkla kazanmış, ikinci kez kazanmış bir belediye başkanı olarak belediyenin başında olmayı ve partisinin cumhurbaşkanı adayı olarak da yarışmayı hak ediyor. Bu hakların gaspına karşı çıkmak herkesin boynunun borcu olması gerekir ve onun çıkacağını düşünmek de öyle kötü bir şey değil. Evet, daldan dala atladım ama biraz iç dökme gibi oldu, kusuruma bakmayın. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.05.2025 Sırrı Süreyya'yı gözyaşlarıyla uğurladık
04.05.2025 Kürtler bu iktidara niçin ve nasıl güvensin?
04.05.2025 Necati Özkan ile söyleşi: “Millet ile devletin karşı karşıya geldiği her durumda kazanan millet olur”
04.05.2025 Erdoğan 19 Mart gibi vahim bir hatayı neden yaptı?
03.05.2025 "Heybede duran büyük turplar" ne zaman dökülecek?
01.05.2025 Prof. Evren Balta ile söyleşi: Dünyada ve Türkiye'de otoriter rejimlerin geleceği
30.04.2025 Dalga dalga fiyasko
29.04.2025 Sahiden hepimiz aynı gemide miyiz?
29.04.2025 Zafer Partisi ve Ümit Özdağ realitesi
28.04.2025 Erdoğan saldırdıkça İmamoğlu kazanıyor
05.05.2025 Sırrı Süreyya'yı gözyaşlarıyla uğurladık
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı