Cihatçılar ve Batı: Kim kimi kullandı, kullanıyor ve kullanacak?

24.09.2025 medyascope.tv

24 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Önce başlıktaki ‘‘cihatçı’’ kavramını açmama izin verin. İslamcılık tabiri, ki bazı dindarlar bunu da sevmiyor ama bu yerleşmiş bir tabir. İslam üzerinden bir siyasi ideoloji geliştirenler. Genel bir tavır. Bunun içerisinde farklı farklı eğilimler var. Bir dönem ‘‘radikal İslamcılık’’ diye bir kavram çok gündemdeydi. Daha sonra ‘‘cihatçılık’’ gündeme geldi. Cihatçılığı esas olarak gündeme getiren El Kaide hareketi. El Kaide’den sonra da IŞİD’le beraber bu iyice gelişti. Cihatçılık denince daha çok ulusal olmayan, uluslararası hareketler anlaşılıyor. Yani diyelim ki bir Suudi Arabistan vatandaşı Afganistan’da, bir Türk vatandaşı Bosna’da, bir Özbek vatandaşı Suriye’de bir İslam davası uğruna savaştığını söylüyor. Bunlara genel olarak cihatçı deniyor ve cihatçılık söz konusu olduğu zaman da işin içerisine muhakkak silah giriyor. Kimileri de bunu doğrudan terörizm olarak adlandırıyor.
Şimdi bu başlıktaki cihatçılığı söylerken, cihatçılardan bahsederken esas olarak El Kaide, IŞİD gibi yapıları kastediyorum. Batı derken de ABD başta olmak üzere Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, Kanada, artık aklınıza ne gelirse. Ama öncelikle ABD ve Birleşik Krallık, bunları akılda tutmak lazım. Bu yayını tetikleyen olay, geçtiğimiz günlerde New York’ta yapılan bir toplantı. Toplantıdan bir konuk var. Konuk Suriye’nin geçici cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara. Ona soru soran ise eski general, generallikten sonra CIA direktörü oldu, David Petraeus. Zor bir soyadı var ama evet, David Petraeus soruyor, Ahmed eş-Şara cevaplıyor ve David Petraeus bir yerde diyor ki: ‘‘Uykularınızı iyi alıyorsunuz umarım. Çünkü siz lazımsınız. Ben ve benim gibi çok hayranınız var.’’ diyor. David Petraeus, Ahmed eş-Şara’nın hayranı. Ve bir yerde de diyor ki: ‘‘Savaşmış olanlar, barışın değerini iyi bilir.’’ Şimdi biraz geriye gidelim. Ahmed eş-Şara Suriyeli, varlıklı bir ailenin çocuğu ama genç yaşta İslamcı bir çizgide ve bir cihatçı olarak Irak’ta El Kaide saflarında savaşıyor ve orada yakalanıyor. Yakalandıktan sonra 2006 ile 2011 arasında Amerikalıların bir esir kampında kalıyor. Orası daha sonra IŞİD ve benzeri yapılara da savaşan çok sayıda kişinin kaldığı bir yer. 2011’de kalıyor. Sonra serbest bırakılıyor. O arada Suriye savaşı çıkınca Suriye’ye geçiyor ve El Kaide çizgisindeki Nusra Cephesi’ni 2012’de kuruyor.
Ahmed eş-Şara böyle. Petraeus’a gelecek olursak, tam Ahmed eş-Şara’nın Amerikan toplama kampında ya da esir kampında olduğu tarihte, 2011’de CIA’in başına geçiyor. Ondan sonra da tam Ahmed eş-Şara’nın Nusra Cephesi’ni kurmasından bir süre sonra, 2012 Kasım’ında görevden istifa ediyor. Şimdi tabii ki bu tarihlerin bu kadar çakışması onların birbirlerini bildikleri anlamına gelmez. Onu biliyorum. Bu tür komplo teorilerini yapmaya gerek yok. Ama şunu söyleyelim: Petraeus’un esas görevi o tarihte hâlâ 11 Eylül saldırılarının şokunu atlatamamış bir Amerika Birleşik Devletleri ve ana gündemi dünya çapında cihatçılarla mücadele etmek ve Petraeus bunun en önemli merkezlerinden birinin başında. Dolayısıyla o Irak’taki, Amerikalıların denetimindeki toplama kampı ya da artık esir kampı, doğrudan CIA’in bilgisi dahilinde bir yer. Oradaki herkesi tek tek biliyorlar. Bunların sonradan neler yaptıklarını da herhalde bir şekilde biliyor, takip ediyor olsalar gerek.
Şimdi geçtiğimiz günlerde bir yayında bahsettim. İngiltere’nin gizli servis şefi, dış gizli istihbarat birimi olan MI6’in şefi, yakında emekliye ayrılacak olan ya da görevi bırakacak olan Richard Moore İstanbul’daydı. Veda konuşmasını nedense İstanbul’da yaptı ve orada da şunu söyledi: ‘‘Biz 2-3 yıl öncesinde Ahmed eş-Şara’yla temasa geçtik ve bu ilişki sayesinde Esad yıkıldıktan sonra hemen hızlı bir şekilde Suriye’de varlık gösterebiliyoruz.’’ Daha önce de Suriye’nin eski bir Amerikan büyükelçisi, eş-Şara’yı, o ekibi, HTŞ’yi, sonradan Nusra Cephesi’ne dönüştü, bizzat eğittiklerini söyledi. Bu arada HTŞ’nin İdlib’de o yaşadıklarının büyük ölçüde Türkiye’nin koruması altında olduğunu da biliyoruz. Ve sonra bu ilişkiler Esad rejimi yıkıldıktan sonra açığa çıkmaya başladı ve Batı ülkelerinden önce alt düzey yöneticiler, sonra üst düzey yöneticiler peş peşe Şam’a geldiler. Ahmed eş-Şara’yı meşru olarak kabul ettiler. Tabii ki birtakım uyarıları vesaire oldu ama hiç de düne kadar başına o kadar ödül koydukları ve terörist olarak ilan ettikleri birisiymiş gibi davranmadılar. Yani beyaz bir sayfa açtılar. Bunu çok iyi biliyoruz.
Bu nasıl oldu? Bir mecburiyet nedeniyle mi oldu? Yoksa uzun zamandır mı çalışılıyordu? En azından birkaç senedir eğitildiklerini biliyoruz. Cihatçı derken; tamam, kendisi Suriyeli ama örgütün içerisinde çok sayıda ya da ittifak yaptığı grupların içerisinde çok sayıda Suriye vatandaşı olmayan kişiler var. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da var. Orta Asya vatandaşları da var. Yani çok uluslu bir yapı ya da yapılardan bahsediyoruz. Ve bu kişilerin temel motivasyonu Suriye’de ya da Irak’ta savaşırken oralardaki rejimleri değiştirmek olduğu kadar belki de daha fazla dünya çapında ABD’ye ve bir ölçüde de İsrail’e karşı cihat yürütmek. Unutmayın, El Kaide’nin ilk cihat ilanı 23 Ağustos 1996’da Amerika Birleşik Devletleri’ne karşıydı, Usame bin Ladin’in. Yani temelinde bu var ve zaten 2001 Eylül saldırısı da doğrudan ABD’ye yapıldı. Ama öncesinde de Kenya ve Tanzanya’da Amerikan büyükelçilikleri havaya uçuruldu. Yemen’de Amerikan destroyeri havaya uçuruldu. Bütün hedef Amerika Birleşik Devletleri’ydi. Ama şimdi bakıyoruz ki ABD ile eski cihatçılar, eski denebilir mi emin değilim ama oradan gelmiş hem El Kaide hem IŞİD deneyimi olan birisi ve etrafındakiler pekâlâ batıyla işbirliği yapabiliyorlar ve İsrail’le de anlaşmanın yollarını arıyorlar.
Burada kim kimi kullandı? Bu eski düşmanlar dost mu oldu? Yoksa zaten eskiden düşmanlık yok muydu? Bunlar çok derin sorular. Ama şunu çok iyi hatırlıyoruz: El Kaide’nin ortaya çıkmasında, yani ABD’ye en büyük tehdidi yapan 11 Eylül bunun göstergesi, El Kaide’nin ortaya çıkmasında çok ciddi bir Amerikan parmağı var. Çünkü ABD, Sovyetlere karşı Afganistan’da cihadı örgütlerken Afganistanlı cihat gruplarının yetmediğini düşünüp İslam dünyasından oraya takviye gönderilmesini organize etti ve Usame Bin Laden de bunlardan birisiydi. Ve bu organizasyonda çok ciddi bir şekilde ABD’nin ve CIA’in payı vardı. Hatta Amerikan üniversitelerinde okuyan Müslüman öğrencilerin de Afganistan cihadına çağrılması için turlar yapıldığını, birtakım önde gelen İslam âlimlerinin Amerika Birleşik Devletleri FBI denetiminde bunları yaptıklarını da biliyoruz. Sonra ne oldu ama? Kendi besledikleri bu kişiler daha sonra ABD’yi hedef aldı. Şimdi bu çok önemli bir dersti ama buradan ya ders çıkartılmadı ya da biz bu dersi yanlış anladık. Şimdi bakıyoruz ki şu anda tekrar Suriye’de bayağı bir birlikte hareket ediyorlar. Suriye temsilcisi, aynı zamanda Ankara büyükelçisi, Barrack sık sık eş-Şara’yla görüşüyor. Eş-Şara, New York’a gidiyor. Birleşmiş Milletler toplantısına katılıyor. Konuşma yapıyor. Saygın bir isim olarak kabul ediliyor ve bundan sonrasını bekliyoruz.
Burada işte başlığa dönecek olursak, geçmişte kim kimi kullandı? Önce batı; İslamcıları, cihatçıları, sonra cihatçılar batıyı kullandı. Şimdi bir barışma anı var sanki, karşılıklı çıkarlar söz konusu sanki. Yarını bilmiyoruz. Bu arada unutmadan şunu söyleyelim: IŞİD ve El Kaide, batının gündeminden çıktı. Ortadoğu’da da etkisi iyice azaldı. Yok olmadı ama azaldı. Ama Afrika’da çok güçlü bir şekilde örgütlü. Sadece Afrika’da değil, Orta Asya’da da nispeten belli bir örgütlülüğü var. Ama Afrika’da çok ciddi bir şekilde örgütlü ve buralarda yeni yeni cihatçılar yetişiyor. Cihatçı gruplar çıkıyor. Bakalım Batı onlarla nasıl bir ilişki içerisinde, savaşıyor mu, savaşacak mı yoksa onları devşirmeye mi çalışacak? O ileriki günlerin konusu olacak, diyelim. Noktayı şimdilik koyalım.
Peki bu yayını kime ithaf ediyorum? Bir meslektaşıma, Pakistanlı bir gazeteciye, yazara, Ahmed Raşid’e ithaf etmek istiyorum. Ahmed Raşid şu anda yanılmıyorsam 77 yaşında. Çok parlak bir gazeteci. İngiltere’de okumuş. Daha sonra bir şekilde Pakistan’da krallık rejimine karşı ‘‘Gerilla Savaşı’’ veren bir grubun içerisinde yer almış. Sonra onu bırakıp tamamen gazetecilikle uğraşmaya başlamış. ‘‘Taliban’’ kitabı 2000’de çıkmıştı. Bayağı bir ilgi görmüştü. Ben de çıktıktan sonra tam o sıralarda ABD’deydim ve almıştım sıcağı sıcağına. Ardından 11 Eylül saldırısı olunca kitap 1.5 milyon satmış. Çok büyük bir satış. O kitap bir gazeteci kitabı ama akademik bir yönü de olan çok güçlü bir kitaptı. Çok etkileyici bir kitaptı. Daha sonra bir de ‘‘Cihat’’ diye bir kitabı çıktı, Orta Asya’daki İslamcı grupların yükselişini anlatan. Başka kitapları da var. Batı medyasında yazılar yazıyor, yayınlara katılıyor ve ben kendisiyle 2005 Eylül’ünde tanışma ve röportaj yapma şansı yakalamıştım. İngiltere’de El Kaide bombalar patlatmıştı ve bunun Pakistan’daki medreseler kaynaklı olduğu söylenmişti. Biz de arkadaşım Burak Kara’yla birlikte Pakistan’a gittik Vatan gazetesi adına. Orada yaptığım çok sayıdaki söyleşiden bence en önemlisi, zaten ilk gün onu yayınladık, Ahmed Raşid’leydi. Çok önemli, gerçekten çok takdire şayan, saygın bir isim. Burada bir anekdot anlatmama izin verin. Bir gün El Kaide tartışılırken NTV yayınında ben şöyle bir şey söyledim: Yemen’deki destroyere saldırının ardından Amerika Birleşik Devletleri birtakım cihatçı kamplarına misilleme saldırısı, hava saldırısı yapıyor ve orada oraya savaşa gitmiş 3 ya da 4 Türk vatandaşı da ölüyor. Ben bunu söyledim. O yayından kısa bir süre sonra o sırada emniyette üst düzey birisi benim telefonumu bulmuş. Bana biraz böyle fırça atarak: ‘‘Nereden çıkartıyorsunuz bunu?’’ falan dedi. Hani klasik ‘‘uyduruyorsun’’ muhabbeti yaptı ama referansım Ahmed Raşid’di. Ahmed Raşid’in ‘‘Taliban’’ kitabında bir cümleydi o. Ve onu söyledim. Kitabın ismini söyledim. Ondan sonra kendisi susmak zorunda kaldı. Evet, o kitabı okuduğumda da zaten Afganistan’daki Türklerin varlığını biliyordum ama Ahmed Raşid sayesinde Taliban ve Taliban’ın etrafındaki o çok uluslu ya da uluslar ötesi şebekenin nasıl oluşmuş olduğunu da öğrenmiştim. Benim gibi birçok kişi de Taliban ve oradaki radikal İslam’ı, Asya’daki radikal İslam’ı ilk okumaları herhâlde Ahmed Raşid’tendir. Kendisine uzun ömürler diliyorum. Hâlâ yazıp çiziyor. Takdir edilesi bir meslektaşımız, meslek büyüğümüz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
28.09.2025 Bazı muhalif medya kuruluşları ve siyasetçilerin hiç tuhaf olmayan süreç karşıtlığı
27.09.2025 Trump’ın ipiyle kuyuya inilir mi?
26.09.2025 Trump’ın bahşettiği meşruiyetle nereye kadar gidilebilir?
24.09.2025 Cihatçılar ve Batı: Kim kimi kullandı, kullanıyor ve kullanacak?
22.09.2025 Süreç neden tıkandı? Önü nasıl açılabilir? Ahmet Yıldırım ile söyleşi
22.09.2025 Erdoğan ile Özel arasında Boeing polemiği: Kim haklı?
21.09.2025 AK Parti’de yaprak dökümü: İl başkanları niçin istifa ediyor?
21.09.2025 Sezgin Tanrıkulu: “Erdoğan bizi masadan, komisyondan kaldırmak için elinden geleni yapıyor”
20.09.2025 İmamoğlu “muhtar bile olamaz” mı?
19.09.2025 Ali Erbaş’ı nasıl bilirdiniz?
28.09.2025 Bazı muhalif medya kuruluşları ve siyasetçilerin hiç tuhaf olmayan süreç karşıtlığı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı