Sezgin Tanrıkulu: “Erdoğan bizi masadan, komisyondan kaldırmak için elinden geleni yapıyor”

21.09.2025 medyascope.tv

21 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırlaDI

Ruşen Çakır: Evet, Sezgin Tanrıkulu'na bağlanıyoruz, CHP Diyarbakır Milletvekili. Kendisi şu anda Diyarbakır'da. Sezgin, merhaba.
Sezgin Tanrıkulu: Selamlar, sevgiler Diyarbakır'dan.

Ruşen Çakır: Evet, nasıl gidiyor komisyon diye sorayım. Bir ara verdiniz. İki gün üst üste toplandınız. Aslında kamuoyunda çok da fazla ilgi yok, Sezgin. Yanılıyor muyum? Sana çok soran oluyor mu komisyonu?
Sezgin Tanrıkulu: Adalet ve Kalkınma Partisi bıraksa ilgi olacak da fakat toplumun ilgisinin bu meseleye odaklanmasını herhâlde istemiyor. O nedenle her gün Türkiye'nin gündemi yargı gündemiyle, emniyet gündemiyle ve başka gündemle uğraştırılıyor. Aslında ben bunu komisyonda da ifade etmiştim geçen süreçlerdeki tecrübemle. Sonuçta toplumun aslında ilgisinin buraya yönelmesi lazım, güveninin artması lazım. Rıza üretmesi lazım bu komisyonun ki bu temel mesele konusunda gerçekten yol alalım. Fakat geçmişte de vardı, şimdi de var, yargı bürokrasisi, güvenlik bürokrasisi sonuçta bu meselenin çok da çözümden yana değil, en azından önemli bir kısmı. Dolayısıyla toplumun bu gündeme yoğunlaşmasını engelliyorlar. Artı, yaptıkları operasyonlarla ve verdikleri kararlarla da bu meseleye olan güvenin oluşmasını da engelliyorlar. Örnek mi? Mesela dün, Kent Uzlaşısı davasında belediye meclis üyeleri ve belediye başkan yardımcıları İstanbul'da tekrar hâkim karşısına çıktılar ikinci kez ve bu ortamda şiddetle bir ilgileri olmadığı iddianamede yazılmış olmasına rağmen Kürt kimliğiyle temsil edildikleri için bu kimlikle soruşturulmuşlardı, dava açılmışlardı, tutuklanmışlardı ve tahliye edilmediler. Başka bir örnek mi vereyim? Resul Emrah Şahan, Şişli Belediye Başkanı, Kent Uzlaşısı İstanbul İttifakı nedeniyle tutuklanmıştı. Ebru Özdemir, Başkan Yardımcısı; Mehmet Ali Çalışkan, Reform Enstitüsü Başkanı; Mahir Polat, Genel Sekreter Yardımcısı. 6 aydır iddianameleri yazılmadı. Bakın, toplam 7 tane şüpheli var, İBB Başkanıyla beraber toplam 7 tane, iddianameleri yazılmadı 6 aydır. Ama bu ortam, içeride Resul Emrah Şahan'ın tahliye olabilme ihtimali konuşulmaya başlanınca bu süreçle bağlantılı nedenlerle ve dolayısıyla dosyaya göre pat diye 6 ay içinde kendisine sorulmayan sorularla Silivri'den sorguya alındı ve bir kez daha tutuklandı. Dolayısıyla yargının bu uygulamaları, toplumun bu komisyona ve bu meseleye odaklanmasını engelliyor. İki, sürecin ilerlemesinin de önüne geçiyor.

Ruşen Çakır: Peki, burada şunu sorabilir miyim? Daha yeni Devlet Bahçeli'nin bir açıklaması vardı. İsim de zikretti. Ahmet Türk dedi, Ahmet Özer dedi. Görevlerine iade edilmelerini söyledi. Şimdi burada bazı izleyicilerimizin pek sevmediği bir konuya geliyoruz. Yani AK Parti ile MHP arasında bir farklılık... Sen olayın içerisinde olan birisin, komisyonda da herhâlde bu tür konular gündeme geliyordur. Bir farklılık mı söz konusu yoksa bir iş bölümü mü söz konusu?
Sezgin Tanrıkulu: Şöyle ifade edeyim: Sayın Devlet Bahçeli'nin ‘‘Ahmet Özer tahliye edilmelidir’’ dediği günün öncesinde Resul Emrah Şahan başka bir suçtan daha tutuklandı. Dolayısıyla yargı mesajını aslında Devlet Bahçeli'ye verdi. Yani, ‘‘Bizim bu işlerden, kimin tahliye edileceği, kimin tahliye edilemeyeceği işlerinden uzak durun’’ diyor yargı çok açık bir biçimde birçok operasyonla. Eğer Devlet Bahçeli'nin veya MHP'den siyasetçilerin verdiği demeçlerle yargı ve güvenlik bürokrasisi uygulamalarını karşılaştırırsanız tarih olarak birçok örnekle karşı karşıya kalırız. Dolayısıyla Sayın Devlet Bahçeli her bu örneği verdiğinde mutlaka yargı, özellikle İstanbul'daki yargı çevreleri, ona başka bir tutuklamayla, başka bir operasyonla cevap verdiler çok açık bir biçimde. Ben öyle anlıyorum. Yani bu, AK Parti ile MHP arasında bir iş bölümü değil. Milliyetçi Hareket Partisi'nin Kürt meselesinde ve bu çözüm sürecindeki gündemiyle AK Parti'nin gündeminin örtüşmediğini, AK Parti'nin liderliğinin, özellikle yargının ve bürokrasinin bu meselenin çözülmesinden yana olan kesimlerin üzerinde ağırlığını korumadığı, ağırlığını hissettirmediği görüşündeyim.

Ruşen Çakır: Peki, CHP'ye gelelim. CHP'nin komisyona girmemesi için bayağı bir baskı olmuştu içeriden, dışarıdan. Daha sonra girdiniz. Ondan sonra da komisyonun belli bir aşamasında, mesela en son 2 Eylül ve İstanbul'a kayyum atanmasıyla beraber tekrar bir baskı oldu. Yani CHP'nin bu yargı baskılarına karşı iktidarla hiçbir şekilde masada olmaması ve dolayısıyla komisyondan çekilmesi konusunda Özgür Özel bu konuda çok net bir tavır aldı. Onu biliyoruz. Ama şunu soruyorum: Bir CHP milletvekili olarak, insanlar hakikaten "Ne işiniz var bu komisyonda?" diye sormaya devam ediyorlar mı?
Sezgin Tanrıkulu: Tabii ki ediyorlar. Tabii ki ediyorlar ve bu basınç da her geçen gün artıyor, azalmıyor. Onu ifade edeyim. Ama biz Türkiye'nin Kürt meselesinin bugün içinde yaşadığımız dönemden çok uzun bir tarihi olduğunu, bizim yaşadığımız bu baskının, CHP'nin yaşadığı bu baskının, Türkiye içinde olduğu bu hukuk dışı ortamın en azından geçici olduğunu, bununla baş edeceğimizi söylüyoruz; ama Türkiye'nin Kürt meselesinde silahsızlanma, çatışmanın sona ermesi, terörün sonlanması noktasındaki bu fırsatın heba edilmemesi gerekçesiyle bu masadayız. Ama sonuçta bizi bu masadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bakın, ellerinden ne geliyorsa onu sonuna kadar yapıyorlar kaldırmak için. Yani bunu da esirgemiyorlar. Şimdi seçimler, yani zamanında yapılırsa 2028'de, zamanında yapılmazsa erken seçim olursa işte en az iki yıl var diyelim olası bir seçime. Erken seçim olmazsa eğer 2027'nin Kasım-Ekim'inde falan bir seçim olabilir. Yani Meclis bir karar alırsa iki yıl var. Tamam da bu komisyonun görevini yapabilmesi için 31.12'ye kadar, ya hiç olmazsa bu komisyonun meşruiyetini arttıracak işlemlerin yapılmasına engel olmayın. Hiç olmazsa bu komisyona olan güven artsın ve komisyon gerçekten de bu sorunun çözümüne odaklanmış yasalar konusunda da toplumsal rızayı ve meşruluğu arttırsın. Ama bunu da yapmıyorlar. Bakın, bunu da yapmıyorlar. CHP üzerinde basıncın artması demek, hukuk dışı bu basıncın artması demek, açıkça bu sürece olan güvenin de azalması demek aynı zamanda. Yani CHP'ye bu baskılar yapılırken, hukuk dışı bu baskılar yapılırken bu soruna çözüm konusunda güven artmaz. Ben bunu ısrarla bulunduğum her ortamda ve etkili olduğunu düşündüğüm her çevreye bu sorunla ilgili olarak izah etmeye çalışıyorum. Yani sonuçta bu komisyona güven, CHP'nin bu masada olmasına bağlıdır aynı zamanda. CHP'nin bu masada aktif olmasına bağlıdır aynı zamanda. Bu meselenin çözümü de... Yani CHP'yi çektiğiniz zaman komisyon diye bir şey kalmaz. Bunu isteyen güçler var. Bakın, bunu isteyen güçler var, çok açık bir biçimde. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, yani liderliği, şimdi o güçleri engellemiyor, önüne geçmiyor. "Biraz durun!" demiyor onlara. Yoksa şimdi, bunu bakın samimiyetimle söylüyorum, yani Murat Çalık'ın tahliye edilmesine ne engeli var? Ne engeli var? Yakın zamanda bir medya grubuna operasyon oldu işte. Yani sonuçta ev hapsiyle bıraktılar. Yani ne engel var, amaç ne? CHP'ye tabandan gelen, çevreden gelen basınçları arttırmak... "Siz nasıl o masada oturursunuz? Size bu kadar baskı varken ne işiniz var orada?" falan filan dedirtmek aynı zamanda. Bunun farkındalar bence, farkındalar. Adalet ve Kalkınma Partisi'yle ilgili bir görüşüm de şu: Bu meselenin çözümüyle ilgili gerçekten ne istediği konusunda emin değil. Bir, Suriye'de ne olacağını bilmiyor. İki ve dahası, sonuçta siyasi partiler bütün bu meselelerde, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi ve liderliği, ne kazanacağına bakar. Şimdi kendilerine göre "Biz bir şey kazanmıyoruz. Aksine kaybediyoruz seçmen kitlemizi. Dolayısıyla bu masada niçin varız?" diyenler var Adalet ve Kalkınma Partisi'nde çok etkili bir şekilde. Hatta "Bu masada niye varız, niye çözüm istiyoruz?" Şunun için bunları söylüyorum: 2023 seçimlerinde terörü, şiddeti nasıl CHP aleyhine kullandıklarını biliyoruz. Şimdi bugüne kadar sürdürülebilir ve kontrol edilebilir bir terör Adalet ve Kalkınma Partisi'nin işine yarıyordu. Muhalefeti, muhalefet güçlerini terör parantezi içerisinde bir algıyla bir noktada hapsedebiliyordu. Şimdi bu imkân elinden alınırsa ne kullanacak? İşte şimdi bu süreç, bu imkânın AK Parti'nin elinden çıkmasına neden olacak. Bunu gerçekten istiyorlar mı, istemiyorlar mı, ben emin değilim.

Ruşen Çakır: Peki, şunu sorabilir miyim? Şimdi Öcalan'la yapılan görüşmelerle ilgili notlar görüyoruz. Ben birkaç not okudum ve orada Öcalan sık sık CHP'ye referans veriyor, CHP'ye sesleniyor, CHP ile görüşmek istediğini söylüyor vesaire. Bunlardan siz de tabii ki haberdarsınızdır parti olarak. Şimdi de MHP'nin dile getirdiği, DEM Parti'nin de desteklediği, komisyondan bir heyetin Öcalan'la görüşmesi önerisi var. Hangi aşamada olduğunu tam bilmiyorum. Demin Ahmet Şık'a da sordum. O da tam bilmiyordu. Belki sen daha fazla haberdarsındır. O komisyon içerisinde oluşacak bir heyet olursa herhâlde orada CHP'yi temsilen de birileri olacaktır. Sonuçta CHP olarak bu süreçte, hem komisyonun bir faaliyeti olarak ama esas olarak da sürecin başarıya ulaşması için, Öcalan'la CHP'nin temsilcilerinin, muhtemelen komisyon üyesi olarak görüşmesinde bir sorun görüyor musun?
Sezgin Tanrıkulu: Şöyle ifade edeyim: Güven ve rıza bir noktaya gelmeden bu konular komisyonun gündemine gelmiyor. Henüz komisyonun bir güven meselesi var. O nedenle bence hem Meclis Başkanımız hem de Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuda konuşmuyorlar henüz. Kendileri görüşlerinin ne olduğunu ifade etmediler. Adalet ve Kalkınma Partisi'nden bir tek yetkili, hem komisyon üyelerinden hem de sözcülerinden bir tek yetkili bir kelime, bir cümle bugüne kadar kurmadı. Meclis Başkanı da herhâlde, bence, henüz bu konunun komisyonda görüşülecek olgunluğa gelmediği görüşünde ki gündeme gelmedi. Dolayısıyla, gündeme geldiği zaman mutlaka partimizin MYK'sı ve Parti Meclisi bu konuda da bir tutum alacaktır. Ama gündeme gelmeden benim şimdi parti adına herhangi bir görüş ifade etmem de takdir edersin ki doğru olmaz.

Ruşen Çakır: Peki, son olarak şunu sorayım: Komisyon gerçekten PKK'nın feshi ve silah bırakmasının hukuki altyapısını oluşturacak bir çalışmayı sence üretebilecek mi?
Sezgin Tanrıkulu: Bakın, bana kalsaydı, ki bu tutanaklarda var, söyledim ben; yani eylül ayı içerisinde, yani bugünlerde bu çalışmayı hazırlayıp Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırıp 1 Ekim'i beklemeden komisyondan geçirip öyle bir yasayı geçirmeliydik. Çünkü bu silahsızlanma, silah bırakma yasası Meclis'i beklemez. Dolayısıyla bir uzlaşma sağlayıp bu komisyonda çıkarmalıydık ve buna odaklanmalıydık aynı zamanda. Tabii bununla beraber yapılacak başka işler de var. Hasta tutuklular var. Ondan sonra tutuklamayla ilgili bazı problemler var. Yani silahlı şiddetle ilgisi olmayan işte cezaevinde, yurt dışında olanlar var. Bunları bir çerçeve yasayla düzenleyebilirdik bugüne kadar. Ama olmadı. Henüz Adalet Bakanlığı da komisyona bir sunum yapma noktasına gelmedi. Bence komisyonun öncelikle buna odaklanması lazım zaten. Bakın, örgüt sonuçta bir kendisini feshetme kararı almış. Sembolik bir silah yakma töreni yapılmış. Dünya örneklerinde de var bu zaten. Buna uygun bir yasayı da biz işte komisyon kurup çıkartalım yani sonuçta. Ve bir centilmenlik anlaşması da var: Bu komisyonda nitelikli çoğunlukla bir karar alınacak ve aldığı bu karara Meclis Başkanı ve siyasi partiler genel kurulda uyacaklar. Yani o yasa çıkacak. Yani bizim uzlaştığımız yasal çerçeve çıkacak. Ekleme, çıkarma yapılmayacak. Böyle bir centilmenlik anlaşması da var ve bunun gecikmeden olması lazım. Ben şunun için söylüyorum bakın bir kez daha; Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Suriye'deki gelişmeler, Türkiye'deki iç siyasi gelişmeler nedeniyle bu meseleyi böyle hızla, bir vesileyle bazı yasal çalışmalarla birlikte ele alıp çözme niyetini ben görmüyorum. Bu konuda motivasyonları çok eksik. Bunu komisyonda çok rahat görüyoruz zaten. Yani o konuda bir yüksek motivasyona sahip değiller.

Ruşen Çakır: Eyvallah. Çok teşekkürler.
Sezgin Tanrıkulu: Meclis Başkanı’nın iyi niyetini bunun dışında tutuyorum.

Ruşen Çakır: Yani o zaman şöyle bir şey bekleniyor anladığım kadarıyla: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir şekilde işaret verip, "Hadi hamle edin!" demesi mi gerekecek?
Sezgin Tanrıkulu: Evet. Yani sonuçta karar oradan çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediğiniz mesele sadece Cumhurbaşkanı. AK Parti işleyişini bildiğimiz için de sadece Sayın Erdoğan. Dolayısıyla bu iradenin tam kararlı "Tamam" demesi ve "Arkadaşlar, yol sizindir. Bürokrasiye de çeki düzen verin. Yargıya falan filan çekidüzen verin. Bu işlerde şey olmasın." Şimdi ben Diyarbakır'dayım. Bana soruyorlar: "Sezgin Bey, komisyon da iyi güzel, oturuyorsunuz, dinliyorsunuz falan da bu Selahattin niye içeride?" Hatta Selahattin de demiyorlar, "Selo daha niye içeride?" Yani niye içeride Selo? Bu soruyu bakın, biraz önce bu Gazi Caddesi’nde Mardin Kapı civarında hem esnaf bana sormuş hem vatandaş sormuş. Dolayısıyla yani bu şekilde güven arttırıcı bazı adımlar da atılmalı, buna benzer adımlar. Veya işte kayyum. Şimdi Ahmet Türk'ün yani bu kadar sıkıntılı sağlık sorunları içerisinde o koltukta oturmasında hangi engel var? Bakın, bir karara da gerek yok. Bir idari işlem, İçişleri Bakanı bir genelge yayınlasa, bir idari kararla... Nasıl idari kararla almış? İdari kararla şu kararı verse önünde ne engel var? Yazar yazıyı bütün kaymakamlıklara ve valiliklere: "Kayyum atamanız, belediye başkanvekili atamanız göreviniz sona ermiştir. Dolayısıyla belediye meclislerini toplayın, toplanmasına karar verip içlerinden bir belediye başkanvekili seçilmesine olanak verin." Ahmet Türk bakımından da madem sizin ittifak ortağınıza da bir jest yapın. Yani sonuçta ne olacak? Ahmet Türk'ü de görevine iade edin. Ne olacak yani? Dünyanın sonu mu yani? Böyle sonuçta topluma güven verecek, duyguları okşayacak adım atmaktan da uzaklar. Bakın, idari bürokrasi de bundan uzak. İçişleri Bakanlığı kim şimdi? AK Parti'nin kendisi. Ne parlamentonun araya girmesine gerek var ne de bir yasa çıkartmaya gerek var, yani sonuçta iade için. Bir daha kayyum için düzenleme yapmaya gerek var ama iade için bir düzenlemeye gerek yok. Veya işte bu yargı uygulamaları, Anayasa Mahkemesi kararının da uygulanması bakımından... Şimdi Can Atalay'ın temsil ettiği bir şey var, yani bir hat var Türkiye'de. Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmıyor. Şimdi o hattın bu soruna güveni açısından da ya de ki, ‘‘Anayasa Mahkemesi kararı uygulansın.’’ Parlamentoda bir milletvekili daha fazlaysa ne olacak? Dünyanın sonu mu? Bunları da yapmıyorlar. Dolayısıyla bakın, yargı bürokrasisi de bunları yapmıyor. Çünkü siyasi irade onların önünü kesecek bir tutum ortaya koymuyor. Diyemiyor, ‘‘ya sen kimsin?’’ AK Parti'den birisi çıksın desin ki, ‘‘Akın Gürlek, kardeşim, başsavcı, şimdi Allah'tan kork’’ dese... Bu Resul Emrah Şahan 6 aydır orada tutukluydu. Sen kendisine bir şey sormadın. Tam böyle iddianame yazacağım dedin, ondan önce başka bir suçtan tutukluyorsun. Sen şimdiye kadar kardeşim ne yaptın? Veya Zeydan Karalar’ı, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı’nı 2016'daki iddialar nedeniyle Adana'daki iddialar nedeniyle şüpheli olarak tutuklanmışsın. Ya niye burada kardeşim kendisi? Niye İstanbul'da?" Veya Aykut Erdoğdu, milletvekili... Açık kanun hükmü var. Milletvekilliği döneminde işlenen suçlarla ilgili olarak soruşturma yapma yetkisi Ankara Cumhuriyet Başsavcısındadır. Kardeşim niye bu dosyayı orada tutuyorsun? Ayır, gönder Ankara'ya. Bakın, bu aynı zamanda bir esaret hukukunun işareti. Bunlar olunca nasıl güven duyacak insanlar?

Ruşen Çakır: Eyvallah. Çok teşekkürler Sezgin Tanrıkulu. Çok sağ ol.
Sezgin Tanrıkulu: Pandora’nın kutusunu açtın Ruşen. Yani dertliyiz gerçekten ama sabırlı bir biçimde de komisyonda oturmaya devam ediyoruz.

Ruşen Çakır: Eyvallah.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
28.09.2025 Bazı muhalif medya kuruluşları ve siyasetçilerin hiç tuhaf olmayan süreç karşıtlığı
27.09.2025 Trump’ın ipiyle kuyuya inilir mi?
26.09.2025 Trump’ın bahşettiği meşruiyetle nereye kadar gidilebilir?
24.09.2025 Cihatçılar ve Batı: Kim kimi kullandı, kullanıyor ve kullanacak?
22.09.2025 Süreç neden tıkandı? Önü nasıl açılabilir? Ahmet Yıldırım ile söyleşi
22.09.2025 Erdoğan ile Özel arasında Boeing polemiği: Kim haklı?
21.09.2025 AK Parti’de yaprak dökümü: İl başkanları niçin istifa ediyor?
21.09.2025 Sezgin Tanrıkulu: “Erdoğan bizi masadan, komisyondan kaldırmak için elinden geleni yapıyor”
20.09.2025 İmamoğlu “muhtar bile olamaz” mı?
19.09.2025 Ali Erbaş’ı nasıl bilirdiniz?
28.09.2025 Bazı muhalif medya kuruluşları ve siyasetçilerin hiç tuhaf olmayan süreç karşıtlığı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı